Uranüs-Plüton döngüsünü tarihsel perspektiften ele alan yazı dizisinin bu ikinci bölümünde bu iki gezegenin bir önceki ilk dördün fazında neler yaşanmış olduğunu ele alacağım. Geçmişe bakarak, geleceği daha iyi tahmin edebiliriz. Malum, geçmişi tarih tekerrürden ibarettir ve bu tekerrürlerin zamanlaması konusunda en iyi araçlardan biri astrolojidir.
Uranüs-Plüton arasındaki ilk dördün fazı 1873-1878 yılları arasında etkiliydi. Şimdi o tarihlere geri dönüp bakalım ve astrolojik semboller vesilesiyle günümüze projeksiyon yapalım…
Sömürgecilikten Emperyalizme Doğru
19. yüzyılın sonlarında sömürgecilik olgusu biçim değiştirmeye başlamıştı. Avrupalılar sömürüye (Plüton) müsait dünyanın kalan kısmını ele geçirmenin telaşı içine girdiler. 1875 yılından başlayarak, yeryüzünün kara alanlarının dörtte birinden fazlası birçok Avrupa devleti tarafından gasp edilmişti. Sömürgeciliğin (Plüton) en aktif alanlarından biri, iç kısımları yeni keşfedilen (Uranüs) Afrika olmuştur. Uganda, Kenya ve Kongo’nun iç kısımları keşfedilmesi, Avrupa devletlerinin kıyılardan içerlere hücumuna (Plüton) sebep olmuştur. Gerek Portekizliler, gerekse Afrika'ya sonradan gelen diğer Avrupalılar, bu yaşlı kıtanın bilinmeyen yörelerini keşfettilerse de, bunu çoğu zaman bilim aşkıyla değil, para ve güç sahibi olabilmek için (Plüton) yaptılar. Britanyalılar Batı Afrika'yı çeşitli koloniler halinde böldüler (Plüton). Kıyıda bir yeri ele geçiren, içerlere kadar olan geniş toprakları kendisinin olduğunu ilan ediyordu. Pek tabii ki bu durum, anlaşmazlıkları da arttırmıştı. Sömürgeler gelişmiş sanayi ekonomilerinin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyordu; hatta neredeyse tamamen ekonomik faktörlere dayanmaktaydı. Sömürgecilikten emperyalizme geçişte, Avrupalılaştırma misyonu harekete geçirilmişti. İmparatorluk güçleri, sömürgelerin askeri potansiyelini de kullanıyorlardı. Uranüs Plüton ilk dördün fazındaydı ve yeryüzü haritası hızla yeniden çiziliyordu. Uranüs-Plüton karesinin, cebren değiştiren ve yeniden oluşturan etkileri apaçık görülüyordu…
Uranüs-Plüton döngüsünün ilk dördün fazına gireceği 2012 yılından, 2019 yılına kadarki süreçte, bir önceki döngüyle benzer şekilde, yeryüzü haritasının yeniden çizileceği bir süreçte olacağız.
İşçi Sınıfı ve Sosyalizm
1873 yılından sonraki 10 yıl içerisinde, pek çok güçlü işçi hareketi ve hatta partiler dünya ekonomisi boyunca ortaya çıktı. Sosyalizm (Uranüs) zaten pek çok emek eylemliliğinin arkasındaki itici kuvvetti ve bu yeni durum da 19. yüzyıl sonunu radikal ve sistem karşıtı işçi sınıfı hareketinin (Uranüs kare Plüton) bir nevi altın çağı haline getirerek, durumu daha da ileri götürdü. 1873 yılından başlayan bu yeni devre, sendikaların oluşumu (Uranüs) açısından da dikkate değerdir. İşçi hareketinin (Uranüs) kullandığı en önemli silahlardan birisi grev oldu ve grevler 1987 yılı ile 1896 arasında dalgalar halinde yayıldı. Sendikalardaki bariz büyümenin yanı sıra, bu hareketler tarafından başlatılan grevlerin sıklığı ve boyutları 1870’ler ortasından itibaren eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. Bu dalgalara işçi örgütleri tarafından öncülük ediliyordu. Bu dalgaların yanı sıra, en belirgin ve sembolik direnişlerin bazıları da 1873’ten sonra yaşandı. ABD’de işçi sınıfı hareketi bu orta safhaya ulaşmak için mücadele ederken, takip eden yıllarda dünya sahnesini bir dizi yeni olay için hızlıca hazırlamış oldu. 1877 yılında, daha büyük bir eylem patlamasının bir parçası ve “Amerikan Sermayesi ile emeği arasındaki ilk büyük çarpışma” olan Büyük Demiryolu Grevi yaşandı (Uranüs-Plüton karesi). Bu grev ve aynı yılın şiddet içeren (Plüton) Pittsburg Grevi, aynı zamanda kayda değer uluslar arası ilgiyi de beraberinde getirdi ve ABD’deki devrimci potansiyelin bir işaretçisi olarak Kropotkin’in dikkatini çekti. 1873-1796 yılları merkezdeki kitlesel, süreklilik sağlayabilmiş işçi/sosyalist hareketlerinin ortaya çıkışı yoluyla, tarihteki en belirgin sistem karşıtı eylemlerin görece zirve yaptığı bir dönemi ifade eder. Dönemin iktidar yapılarına karşı çıkışının kapsamı sebebiyle “Büyük Ayaklanma” olarak da tabir edilen işçi hareketleri ve sosyalist hareketler, emperyal ilerleme altında gelişen direniş çabalarının yanı sıra zirveye ulaşmıştı. Emperyalizm ve kapitalizm artık iç içeydiler ve bu geçiş dönemi var olan hareketlerin güçlenmesine ve yeni hareketlerin yükselmesine fırsat sağlıyordu.
Astrolojide Plüton sömürü ve baskı uygulama ile; Uranüs ise, insanoğlunun baskı, zulüm ve sömürü getiren bu düzene karşı çıkma eğilimiyle ilişkilendirilir. Uranüs-Plüton karesinin etkisini arttırmaya başlayacağı 24 Haziran 2012 tarihinden itibaren, dünya genelinde işçilerin, emekçilerin, sömürülen zümrelerin, sokakta tacize uğrayan, evde köle gibi çalıştırılan, töre cinayetlerine kurban giden kadınların hak alma, mücadele alanlarına çıkma eğilimleri giderek artacaktır…
Anarşizm
19. yüzyılın en önemli isimlerinden bazılarıyla-Proudhon, Bakunin ve Kropotkin- ilişkili olan anarşizm (Uranüs-Plüton karesi), bu isimlerin düşüncelerinin ve yaşadıkları dönemin de bir ürünüydü. 1860’ların sonu ile 1870’lerin başı dolaylarında ciddi bir siyaset olarak ortaya çıktı. Avrupa’da İtalya ve İspanya, anarşizmin ve anarşistlerin önemi açısından en çok değinilen ülkedir. Bu iki ülke, 1870’lerin başından başlayarak, en etkin devrim kışkırtıcısı anarşistleri (Uranüs-Plüton karesi) gördü. Anarşistlerin “eylem yoluyla propoganda” düşüncesinin eyleme dönüştüğü yerler bu iki ülkeydi. Örneğin, İspanyol Kralı’nın tahttan çekildiği 1873 dolaylarındaki yaygın isyan hareketleri zamanında Endülüs’teki anarşistler, militan grevler başlatarak yıllarca sürecek devrimci çalkantıya katkıda bulundular. 1873 dolaylarında İtalya’da büyük grevler dalgası ile sarsıldı. İtalyan Devleti çöküşün eşiğinde görünüyordu. Anarşizm, 19 yüzyılın sonunda, hareketleri yaygın kümelerle ilişkilendirmekte hayati bir rol oynayarak, 1873-1896 döneminin sistem karşıtı eylemlilik (Uranüs-Plüton karesi) açısından kritik bir dönemeç haline gelmesine neden oldu.
Uranüs-Plüton döngülerinin tipik özelliklerinden birisi, sistem karşıtı eylemler, devrimci hareketler ve şiddettir. Bu iki gezegenin kare açısının etkin olacağı 24 Haziran 2012 tarihinden itibaren, bu tip yönelimler şiddetini arttırabilir. Bu eğilimlerin en fazla Avrupa ülkelerinde görüleceğini sanıyorum. Astrolojik haritalarına dayanarak konuşursak, Yunanistan, İtalya, İngiltere, Almanya ve İspanya, bu ülkeler arasında en dikkat çekenler olarak görülmektedir.
Üç İmparatorlar Anlaşması (Anlaşmazlığı)
1870’li yıllar, artık 1789 Fransız İhtilali tesirlerinin geride kaldığı ve Avrupa’da diplomatik münasebetlerin ve bu münasebetler içindeki mücadele ve çatışmaların yoğunluk kazandığı safadır. Devrenin bu niteliğinde, İtalyan ve Alman milli birliklerinin kurulması, fakat özellikle ve birinci planda Alman İmparatorluğunun bir kuvvet olarak sivrilmesi başlıca rolü oynamıştır. Almanya’nın ilk Başbakanı olan Otto von Bismarc, Alman milli birliğini kurmak için Avusturya-Macaristan ile münasebetlerini geliştirmeye önem vermiş, 1871-72 yıllarında iki devlet imparatorlarının karşılıklı ziyaretleri ile bu münasebetler daha da gelişmişti. Rusya bu hızlı gelişmeleri endişe ile izlemişti. Çünkü bu iki devletin münasebetleri, Rusya’nın güneyinde güçlü bir Pancermen kurulması demekti. 9 Eylül 1872’de Alman, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorları bir araya gelerek bir toplantı yaptılar. Bu toplantıda alınan kararlar üç devletin Avrupa’da ortak politika izlemesini teşkil ediyordu. Üç İmparator, Osmanlı İmparatorluğu’nu ilgilendiren doğu sorunundaki anlaşmazlıkları birlikte çözecektir. Ama bu birlik, Rusya’nın çekilmesiyle kısa zamanda dağıldı. Birliğin bozulmasına sebep olan olay, Osmanlı imparatorluğu üzerindeki çıkar çatışmalarıydı. Uranüs-Plüton’un ilk dördün döngüsü, bu anlaşmadan kısa bir müddet sonra etkisini göstermeye başlamıştı. Bu iki gezegenin sert açılarında, birlikte hareket etmek zordur. Çıkarlar çatışacaktır. Uranüs’ün bağımsız hareket etme arzusu, güç birliği oluşturma çabasını bozacak, yapılan anlaşmaların, verilen sözlerin tutulmasını ve olayların beklenen şekilde gelişmesini engelleyecektir. Bu olayda da aynen böyle olmuştur.
Uranüs-Plüton arasındaki kare açının maksimum seviyede etkin olacağı 2012-2016 yılları arasında, şu anda varolan uluslar arası paktlar bozulma aşamasına gelecektir. Örneğin Avrupa Birliği için 2012-2013 yılları kritik ve testten geçilecek bir yıldır. Alternatif ittifaklar oluşabilir. Bunlar daha ziyade doğu kökenli olabilir.
Büyük Doğu Buhranı
Doğu Buhranı, Avrupa devletleri ve Osmanlı Devleti arasında yaşanmış olan ve 1798 yılında Napoleon Bonaperte’nin Mısır’a girmesiyle başlayan, önemli bazı ayaklanmaları, isyanları, Kırım savaşını da içine alan ve 1859-1869 yılları arasında Süveyş Kanalı meselesine kadar yaşanan olayları kapsayan sürecin genel adıdır. Bütün bu olaylar, Osmanlı Devleti’nin iç sorunu olarak başladıkları halde, 1856 Paris Antlaşması'nı imzalamış olan Avrupa devletlerinin araya girmeleri ile birer devletlerarası sorun karakteri kazanmışlar ve ilgili bölgelerin özerklik haklarının genişletilmesi ile son bulmuşlardı. Bu da tipik bir Uranüs-Plüton döngüsü örneğidir. Bu iki gezegenin döngülerinde, özellikle de sert açılarında, otoritenin (Plüton) güç kaybı ve karşı isyan söz konusudur (Uranüs). Özerklik, bağımsızlaşma arzusu (Uranüs) ve baskı yaratan unsurlara karşı şiddete varan karşı çıkış zamanlarıdır.
Osmanlı Devleti, en zor dönemlerini yaşamaya başlamıştı. 1854 yılında dış borçlanmalara başlanılmış ve 1874 yılına kadar 15 ayrı dış borçlanma yapılmıştı. Osmanlı Devleti, ilk dış borçlanmasını, Kırım Savaşı sırasında, savaş maliyetlerini karşılamak için gerçekleştirdi. Ancak mali durumu düzelmeyen devlet, savaştan sonra da borç almayı sürdürdü. Bundan sonra da borçlanmayı neredeyse alışkanlık haline getiren Osmanlı Devleti, yaşadığı her ekonomik sıkıntıda dış borç almaya başladı. Bu borçların verimli kullanılamaması sonucu, kısa sürede, değil borçlar, faizleri bile ödenemez hale gelindi. 1874'te devlet mali iflasın eşiğine geldi ve bir kararname çıkardı. Bu kararnamede, Osmanlı Devleti vadesi gelen borç taksitinin ancak yarısını ödeyeceğini açıklıyordu. Ancak açıklanan bu söz de yerine getirilemedi. Bu dönemde gökyüzünde sadece Uranüs-Plüton karesi yoktu; Satürn de bu ikiliye iştirak etmişti ve T-kare meydana gelmişti. Bu dünyada yaşanan önemli krizlerden bir tanesiydi. Düzenin ve sistemin değişmesi gerekliliği açıkça görülüyordu.
Doğu Buhranı 1875'te yeni bir safhaya girdi. Maliyeyi düzenlemek amacıyla 1875'te Bâb-ı Âli a'şar vergisini dörtte bir arttırdı. Bu karar Hersek'te Sırp Ayaklanması'nın çıkmasına sebep oldu. Ayaklanma 13 Nisan 1875'te Hersek'in birkaç küçük köyünde başladı. Sırpların vergi toplayıcılarına saldırmaları Vilâyet garnizonlarının müdahalesine yol açtı. Ayaklanan Sırp köylülerinin çoğu Karadağ'dan aldıkları silâh ve cephaneyle yolları kestiler, köprüleri ele geçirdiler. Ayaklanma kısa zamanda Bosna ve Hersek'in diğer yerlerine de yayıldı. Böylece hem iç hem dış diplomatik bunalımı başlatan bu ayaklanma esasta 1878 yılına kadar sürecek olan "Büyük Doğu Buhranı'nı başlattı.
Osmanlı’da Aydın Hareketleri
1876 Anayasası Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk defa olarak anayasalı rejimi başlatmakla beraber, bu I. Meşrutiyet hareketi de bir halk hareketi; aşağıdan yukarıya yönelen bir baskı ve istek sonucu ortaya çıkmış değildir. Padişahlığın mutlak otoritesini (Plüton) bir dereceye kadar törpüleyerek ve Osmanlı vatandaşları için de, bazı esas hak ve hürriyetler (Uranüs) getirmek suretiyle, monarşiye dayanan bir anayasalı rejim kuran ve bundan dolayı da Meşrutiyet denen 1876 düzeni, esasında “Yeni Osmanlılar” olarak tanınan bir avuç Osmanlı aydınının girişimi ile ortaya çıkmıştır. Bu bir avuç aydın, Osmanlı Devleti’nin gittikçe artan çöküntüsüne (Uranüs-Plüton karesi) karşı çare ararlarken, bu çareyi anayasalı bir rejimde bulmuşlar ve bu rejimi, II. Abdülhamid’i tahtta çıkarırlarken, onunla yaptıkları pazarlık sonucu gerçekleştirmişlerdir. Avrupa’daki liberal hareketlere oranla farklılık, bir daha burada da kendisini göstermiştir. 1876 tarihli Meşrutiyet hareketi fazla yaşamamıştır. I. Meşrutiyet, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na varan “Balkan Buhranı” içinde ilan edilmişti. Sonradan görülmüştür ki, Abdülhamid de Meşrutiyeti ilan için bir avuç Osmanlı aydını ile yaptığı pazarlıkta samimi değildir (Tipik bir Plüton özelliği). Bir yandan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkması, öte yandan hükümeti ve yönetimini kontrol amacı ile Meclis’te yapılan sert eleştiriler, Abdülhamid’in hoşuna gitmedi. Anayasa’nın 113. maddesinin kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak, 13 Şubat 1878’de, otuz oturum yapmış olan Meclis-i Mebusan’ı kapattı ve bu suretle Meşruti Monarşi de sona erdi. Uranüs-Plüton karesi varken yapılan anlaşmaların uzun sürmesi zordur. Şartlar beklenenin dışında gelişebilir. II. Abdülhamid’in bütün despotizmine rağmen, Osmanlı aydınları arasında gelişmekte olan anayasacılık ve hürriyetçilik hareketinin arkası kesilmemiştir.
Reformlar, yenileşme ve özgürleşme hareketleri, aydın kişiler Uranüs ile ilişkilendirilir. Plüton ise tam tersine, baskı altında tutarak kontrol etme eğilimindedir. Bu bağlamda despotizmle ilişkilendirilebilir. Gücü kullanan kişilere, amaçlarına ulaşmak için yeri geldiğinde, göstermelik tavizler verdirebilir. Fakat diktasından asla vazgeçmeme eğilimi gösterir. 1876 yılında da yaşanan hadise budur ve Meşruti (Uranüs) Monarşi (Plüton) kalıcı olamamıştır.
Meclis-i Mebusan’ı kapatıldığı 13 Şubat 1878 tarihine göre çıkartılmış astroloji haritasında, birbirleriyle kare açı yapan Uranüs ve Plüton, transit Güneş tarafından tetiklenmekte olduğu görülmektedir. Ay Düğümleri’yle birlikte, önemli bir T-kare oluşmaktadır gökyüzünde…
Osmanlı-Rus Savaşı
1875 yılında Osmanlı’nın Bâb-ı Âli a'şar vergisini dörtte bir arttırması kararı Hersek'te Sırp Ayaklanması'nın çıkmasına sebep oldu. 13 Nisan 1875'te Hersek'in birkaç küçük köyünde başlayan ve kısa zamanda Bosna ve Hersek'in diğer yerlerine de yayılan ayaklanmalar (Uranüs) hem iç hem dış diplomatik bunalıma sebep olmuş, 1878 yılına kadar sürecek olan "Büyük Doğu Buhranı'nı başlamıştı. Nisan 1876’da ortaya çıkan Bulgar isyanların bastırılması esnasında ölen Bulgarlar, Avrupa basını Osmanlı Devleti'ne karşı çok olumsuz bir kamuoyu yaratılmıştı (Plüton). Bulgarlar, Sırplar ve Romenlere daha geniş bir özerklik vermeye zorlamak için İstanbul’da yapılan konferans, Osmanlı Devleti'ne karşı ağır kararlarla sonuçlanmıştı. Bu kararların Osmanlı Devleti’nce reddedilmesini takip eden olaylar üzerine Rusya 24 Nisan 1877’de Eflak ve Boğdan’a girerek Osmanlılara savaş açtı. Uranüs 20 derece Aslan’dan 23 derece Boğa’daki Plüton’a kare açı yapıyordu. Mars’ın Boğa burcundaki gezegenlere sert açısı ve hem Uranüs, hem de Plüton’un sabit burçlarda olması, zorlayıcı ve mücadeleli uzun bir sürecin başlangıcına işaret ediyor. Plüton’un sert açılarında, entrikalar, çıkarcı davranışlar, empoze ve baskılar ön plandadır.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı yönetimi yeni bir mali bunalıma sürüklendi ve Osmanlı Bankası ile Galata Bankerleri'nden almış olduğu iç borçlarını da ödeyemeyeceğini açıkladı. Hiç bir borç ödemesini yapamayan Osmanlı Devleti, sonunda alacaklılarla anlaşma yoluna gitti.
Hasta Adam
1798 yılında Napoleon Bonaperte’nin Mısır’dan sonra Suriye’yi işgal ederek kuzeye doğru çıkmaya başlayınca, Rusya Napoleon’un Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmasından korktu. Zira bu Boğazları tehlikeye sokacak bir durumdu. Bu sebeple Rusya ve İngiltere Osmanlı Devleti’yle ittifak yaparak, Napolyon’u Mısır’dan çıkardılar. Bu olay, büyük devletlerin kendi toprakları üzerindeki çıkar mücadelelerini Osmanlı’ya açıkça göstermişti. İngiltere’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü Rusya’ya karşı koruma politikası 1878’deki Osmanlı-Rus savaşına kadar devam etti. Bu savaş göstermişti ki, Osmanlı İmparatorluğu artık çok zayıftır ve yıkılmaya mahkumdur. (Uranüs-Plüton karesi)
Osmanlı İmparatorluğu’nun, önceleri Rusya tarafından “Hasta Adam” olarak nitelendirilmeye başlaması, daha sonra İngiltere’nin de bu fikre katılması, İmparatorluğa zor anlar yaşatmıştır. 1877-1878 savaşı ve onu izleyen Ayestefanos Anlaşması ve Berlin Anlaşması Türk-Rus ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Rusya, Osmanlı’nın mecbur kaldığı bu anlaşmaları iyi değerlendirmişti ve giderek Osmanlı topraklarına ve Boğazlara yaklaşmıştı (Plüton). Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını sona erdirmiş olan İngiltere, Osmanlı topraklarının paylaşılmasına katıldığı gibi, kendi menfaatlerine dokunulmaması şartıyla, Avrupa devletlerinin toprak almalarına karışmayacağını bildirmişti (Plüton). Rusya’nın güneye sarkıp İngiliz İmparatorluğu’nu tehdit etmesini önlemek amacıyla 1878 yılında Kıbrıs’a yerleşmişti (Plüton).
Osmanlı İmparatorluğu artık büyük ölçüde parçalanmıştı. Batılı devletler Osmanlı’yı adeta paylaşılacak bir pasta gibi görmeye başlamıştı. Artık Osmanlı, adım adım sona yaklaşıyordu. Uranüs-Plüton karesi, bu dev imparatorluğun çökmesi sürecine eşlik etmişti…
Artık Osmanlı İmparatorluğu yoktur. Ama onun küllerinden doğmuş Türkiye Cumhuriyeti vardır. Türkiye için mücadeleli, sorumluluk getiren ve dikkatli adımlar atmayı gerektiren bir dönem başlamak üzeredir. Bu hassas dönemde alınacak kararlar ve izlenecek politikalar, ülkenin geleceği için çok ama çok önem taşımaktadır. Tarihten ders almalı, geçmişte yaşanan tuzaklara tekrar düşmemelidir.
Takip eden yazımda yakın zamanımıza odaklanmaya başlayacağım ve 1960’larla 2010’ları kıyaslayarak nasıl bir sürece doğru ilerlemekte olduğumuzu inceleyeceğim.
Devam edecek…
Öner DÖŞER
24 Haziran 2012
ASTROLOJİ OKULU, Caddebostan
Bu yazı Klan Yayınevi tarafından 2009 yılında yayınlanan Dönüşüm Zamanı kitabımdan alıntıdır. Kitaptaki Uranüs-Plüton döngüsünün İngilizce özeti Büyük Biritanya yayın organı olan The Astrological Journal dergisinin Mayıs 2012 sayısında Uranus-Pluto Square and Our Near Future başlığı ile yayınlanmıştır.http://astrologicalassociation.com/pdfs/TOC/12-05.pdf