Son Dördün Fazı (1973-1975 yılları arası)
1970’li yıllarda ABD’nin kapitalizm modelindeki çatlaklar yetmişli yıllarda iyice belirginleşmeye başlamıştı. Almanya ve Japonya’nın ihracat gücü artmıştı ve onlarla rekabet zorlamaya başlamıştı. İşçi kesimi, çok çalışma karşılığında, enflasyonun altında kalan satın alma gücünden şikayetçiydi. Sivil haklar ve kadın hakları konusunda protestolar artmıştı. Vietnam Savaşı’nda batağa saplanılmıştı. 1973 yılında buradan tamamen boşaltma kararı alınmıştı ve 5 milyar dolar tazminat ödenmesi sözü verilmişti (Bu söz hiçbir zaman tutulmadı). Üstüne üstlük bir de Watergate skandalı patlamıştı.
Watergate Skandalı
Skandal, 1972 seçimleri öncesinde, Demokrat Parti’nin Washington’daki Watergate binasında bulunan genel merkezine dinleme cihazı yerleştirmeye çalışan kişilerin cumhuriyetçi parti ve CIA’yle bağlantıları olduğu iddiasının soruşturulmaya başlamasıyla ortaya çıkmıştı. Skandal nedeniyle istifa etmemekte direnen Başkan Richard Nixon soruşturmayı örtbas etmeye çalıştığının ortaya çıkmasının ardından görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Skandal, Amerikan tarihinde ilk bir Başkan’ın görevinden istifa etmesine neden olan olay olarak da hatırlanmaktadır. Politik skandallar denilince akla Plüton gelir. Bu gezegenin enerjisi ahlaklı veya etik değildir. Politik entrikalar, gücün kişisel amaçlar için kullanılması veya kötü işlere alet edilmesi gibi kavramlarla ilişkilendirilir. Toplumun genel geçer kuralları ve yaptırım gücü ise Satürn ile alakalıdır. Satürn dersler vererek öğreten bir bilge gibidir. Mahrum bırakarak cezalandırır. Halkın ahlaki kuralları hiçe sayıldığında, Plüton’un verdiği gücü kötüye kullananlar cezalandırılırlar. Nixon’un içine düştüğü durum da aynen böyleydi. Gökyüzünde Satürn-Plüton karesi etkindi ve üstelik Nixon’un haritasındaki Güneş derecesiyle (Ün, şan, şöhret, tanınma, yönetme) sert irtibatlar kurmaktaydı. Transit Satürn’ün bir haritada Güneş ile sert irtibat kurması, harita sahibinin gözden düşmesine, sempatisini kaybetmesine, antipati kazanmasına sebep olabilir. Nixon’un başına gelen de tam buydu. Watergate olayları sırasında halktan aldığı desteği ve inanırlığını kaybetmişti.
1973 Arap-İsrail Savaşı
70’lerin en önemli hadiselerinden biri, Arap-İsrail savaşıydı. Daha önceki Arap-İsrail savaşlarından daha önemli görülen bu savaşın en önemli amaçlarından biri, 1967 savaşında İsrail’in ele geçirdiği toprakları geri almak, diğeriyse İsrail’e şimdiye kadar olduğundan daha ağır kayıplar verdirmekti.
Satürn-Plüton karesinin kesinleştiği 6 Ekim 1973 günü Mısır’la Suriye’nin İsrail’e saldırı düzenlemesiyle Yom Kippur savaşı başladı. Bu savaşa, Müslüman dünyasının Ramazan ayına rastlaması dolayısıyla Ramazan Savaşı ve İsraillilerin çok kutsal bir ayı olan Yom Kippur’a rastlaması dolayısıyla, Yom Kippur Savaşı adı verilmiştir. Fakat esas itibariyle Yom Kippur Savaşı diye adlandırılmaktadır. İlk saldırının ardından Irak, Fas, Suudi Arabistan ve Ürdün İsrail’e karşı savaşa katıldı. Bu savaşta, ABD İsrail’e, Sovyetler de Arap devletlerine silah yardımında bulundu. Savaş sona erdiğinde, birçok ülkenin değişik devletler tarafından silahlandırılması sonucu taraflar arasında askeri denge değişti.
Kayıtlara göre savaş saat 14:00’te Mısırlıların top ateşi saldırısıyla Süveyş Kanalının doğu yakasında, Golan Tepeleri’ne mevzilenmiş İsrail ordu birliklerine saldırmasıyla başladı. Bu ana göre çıkartılmış astroloji haritasında, Satürn-Plüton gezegenlerinin sadece 1 dakika toleransla doksan derecelik sert açısı görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı başlangıcında da Satürn Güney Ay Düğümü birleşmekteydi.
Birinci Petrol Krizi
İsrail-Arap Savaşı sonrasında Arapların petrol satışında kısıtlamaya gitmeleriyle, dünyada bir enerji krizi oluştu. 1973 savaşından sonra fiyatların yükseltilmesine başvuruldu. 1973 Ocak ayında varili 2.59 dolar olan Arap petrolü, 1973 Ekiminde 5.11 ve 1974 Ocak ayında da 11.65 dolara çıktı. Bu, bir yıl içinde dört mislinden fazla bir artış demekti. Bu fiyat artışları bilhassa Batı Avrupa’da ve Japonya’da bir paniğe sebep oldu. Petrol fiyatlarındaki şaşkınlık verici artışın ardından borsanın çöküşü 1929 Krizinden beri yaşanan önemli bir küresel ekonomik krizdi. Petrol krizi sadece savaşın bir sonucu olarak doğmamıştı kuşkusuz. Üretici ülkeler için petrol problemleri yıllardan beri oluşma halinde bir mesele idi. Savaş sadece krizi hızlandırmıştı. Satürn-Plüton karelerinin petrol krizleriyle veya kıtlıklarıyla bağlantısı ilginçtir. 1939-41 yılları arasında da bu iki gezegen son dördün fazında birbirlerine kare yaparken, savaş dolayısı ile Avrupa’da benzin kıtlığı olmuştu. Londra’da, İspanya’da benzin satışı vesika usulüne tâbi tutulmuş, satılan miktar azaltılmıştı. Bazı otobüs seferlerine son verilmiş, özel otomobillerin dolaşması, gerekli haller dışında yasaklanmıştı. Türkiye’de de 9 Eylül’de benzin tüketimine kısıtlama getirildi. İstanbul’da bazı otobüs seferlerine son verilmişti.
Lübnan İç Savaşı
1975 yılının Şubat ve Mart aylarında Müslümanlar ve Hıristiyan falanjistler arasındaki çarpışmalar, Lübnan’da iç savaş başlamasına sebebiyet vermişti. Nisan ortalarında çatışmalar daha da şiddetlendi ve bu sefer Beyrut’a sıçradı. 13 Nisan günü başlayan kanlı çarpışmalar bir hafta sürdü. Satürn-Plüton döngüsünü tetikleyen Jüpiter, fanatik çekişmeleri ve şiddetin büyümesini sembolize ediyordu.
Temmuz ayından itibaren her iki tarafın stratejik üstünlük sağlama amacıyla mahalleleri işgale başlaması Beyrut’u bölmeye başladı. Ülkede başlayan iç savaş, yabancı işadamlarının, bankaların, şirketlerin, Orta Doğu’nun en büyük ticaret ve bankacılık merkezi olan Beyrut’tan çekilmelerine sebep oldu. Bir zamanlar Orta Doğu’nun eğlence merkezi olan Beyrut, ve Orta Doğu’nun İsviçre’si denen Lübnan artık yavaş yavaş sönüyordu.
Kıbrıs Harekatı
1974 yılı Mayıs ayında Türkiye ile Yunanistan arasında kıta sahanlığı yüzünden anlaşmazlık çıkmıştı. Bu sorun Haziran ve Temmuz aylarında devam ederken, 15 Temmuz 1974’te Nikos Sampson, Rum Milli Muhafız Teşkilatını da yanına alarak, yaptığı bir darbe ile Makarios’u düşürdü ve Kıbrıs Elen Cumhuriyeti’ni ilan etti. Bu hadise Yunanistan’ın Kıbrıs’a müdahale edileceğinin açık bir göstergesiydi. 1974 Kıbrıs Buhranı böyle başladı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit, garantörlük anlaşması gereği İngiltere’yi ortak müdahale etmeye çağırdı. Ancak İngiltere müdahale etmeyince, 19 Temmuz 1974’te Türk çıkarma gemileri Ada’ya hareket etti. 20 Temmuz1974 sabahı uçakların bombardımanından sonra Türk ordusu 6:15’ten itibaren, Girne’ye ve Lefkoşe yakınlarındaki Gönyeli’ye havadan indirme ve denizden çıkarma başladı. Kıbrıs harekatı başlamıştı. Satürn-Plüton karesi yine devredeydi.
Terörizm
Terörizm yetmişlerde bir şiddet girdabı yarattı. 1968 gençlik isyanının bir uzantısı, radikal sol hareketlerin canlanması olmuş, bu yönelim birçok ülkede “devrimci terör” denilen eylemlerle zirveye çıkmıştı. Almanya ile birlikte İtalya en kanlı terör eylemlerinin alanı oldu. 1970’lerde Almanya’da ünlü sendikacıları, siyasileri kaçırıp öldüren RAF, II: Dünya Savaşı sonrasında Batı Almanya’da en etkin ve bilinen örgütüydü. Örgüt, 1977 yılında Alman Sonbaharı olarak bilinen ulusal krize yol açan eylem dahil pek çok kanunen ağır suç sayılan eylem yaptı. İtalya’da 1970 yılında kurulan Kızıl Tugaylar örgütü, 1970‘ler boyunca yaklaşık 14,000 şiddet eyleminden sorumlu tutulmuştur. Örgütün sloganı "Bir kişiyi vur, yüz kişiyi eğit" olmuştur. Eylemlerine ufak çaplı kundaklama ve bombalamalarla başlayan örgüt 1974 yılından itibaren devletin kalbine saldırma stratejisini benimsemiştir. İngiltere’de IRA terörist saldırılarını İngilizler üzerine yoğunlaştırmıştır. 1974 yılında düzenledikleri pek çok bombalı saldırıda, çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Türklere yönelik, başta ASALA olmak üzere, Ermeni terör örgütlerinin saldırıları da Satürn-Plüton karesinin etkin olduğu 1973 yılında başladı. Saldırılar sonucu, aralarında diplomatlar, güvenlik görevlileri ve işadamlarının da bulunduğu 41 Türk vatandaşı katledildi. Bunlar sadece birkaç örnektir. 1970’li yıllarda çok sayıda terör olayı meydana gelmiştir. Çakal Carlos gibi kişilerin, yer altı dünyasına ait isimlerin ve örgütlerin dünya basınında ön sayfaları kaplamaya başlamasını, Satürn-Plüton döngüsünün güvenliği tehdit eden, korku ve endişe yaratan yönlerinin görünür hale gelmesi olarak değerlendirebiliriz.
Diktatörler İş Başında
Latin Amerika’da 1970’li yıllar, askeri darbelerin birbirini izlediği, diktatörlerin işbaşına geldiği bir dönemdi. Yetmişli yıllara damgasını vuran diktatörlerden biri olan İdi Amin, 25 Ocak 1971’de askeri darbeyle devlet başkanı ve silahlı kuvvetler komutanı oldu. İdi Amin, 1975’te ise mareşal rütbesi aldı, 1976’da da kendini ömür boyu devlet başkanı ilan etti. Kendini ‘Afrika’nın saf çocuğu’ olarak tanımlayan Amin’in 1971-1979 yılları arasındaki diktatoryal yönetimi altında onun kendinde bulduğu saflığa uymayan bir şekilde 300 bin kişinin işkenceden geçirilerek öldürüldüğü iddia edildi.
Bir başka diktatör, General Pinochet, Şili’de 11 Eylül 1973‘te gerçekleştirilen askeri darbeyle, sosyalist başkan Salvador Allende‘nin devirip iktidara gelmiştir. Devlet Başkanı Allande’nin öldürülmesi Şili’de demokrasinin sonu olmuştur. Pinochet, 11 Mart1990‘a kadar Şili’yi dikta rejimi ile yönetmiştir. 2006’da, 91 yaşındayken hüküm giymeden ölen darbe lideri Augusto Pinochet, ardında zulmüne uğrayan 28 bin sosyalist “zanlı” ve katledilen 3 bin insan bırakmıştı.
Şili’deki askeri darbe günü öğlen saatine göre çıkartılmış astroloji haritasında Satürn ve Plüton’un aynı dereceden tam doksan derecelik sert açı yaptığını görüyoruz. Satürn Güney Ay Düğümü ile birleşiyor. İki kötücüllük sembolü bir arada!
Yetmişli yıllarda bir başka diktatör lider de Kamboçya’da ortaya çıkmıştı. Kızıl Kmerleradlı gerilla teşkilatının kurucusu Pol Pot, 1975 ila 1979 yıllarında Kamboçya başbakanı olmuştur. İktidarı döneminde Kamboçya’da bir milyonun üzerinde kişinin ölümüne yol açan bir baskı rejimi kurmuştur. Tarihçiler bu olayların bir soykırım olduğunu kabul etmekte, Pol Pot’un iki milyon insanın ölümüne yol açtığı iddia etmektedir.
Kurtlarla Dans!
Satürn Plüton döngüsü 2009 yılı sonlarından itibaren iyice etkinleşmeye başladı ve bu etki 2011 yılı sonbaharına kadar güçlü bir şekilde kendisini gösterecek. İkili döngüler içerisinde tarihte belki de en çok Satürn-Plüton döngüsünde sıkıntı yaşanılmıştır diyebiliriz. İnsanoğlunun karşılaştığı en zorlu ruhsal deneyimlerin yaşandığı bu döngülerde, bu ikili arketiple rezonans içinde olan dürtüleri yaşamımıza entegre edebilmemiz oldukça güçtür. Astrolojide Satürn de Plüton da kötücül etkilerin ağırlıkta olduğu nitelendirmelerle anılırlar. Her ikisi de ölümle, korkuyla bağdaştırılırlar. Bu iki gezegenin sert açıları, sadece içimizdeki korkuların açığa çıkmasına değil, aynı zamanda diğer insanlardan şüphe, çekince ve korkularımızın da su yüzüne çıkmasına sebep olur. Bu yüzden, cesaretin yanında sabrın ve olgunluğun da gerekli olduğu bir süreçtir. Aksi takdirde, yıkıcı etkisi güçlü bir şekilde ortaya çıkacaktır. Zira bu döngünün derinlemesine işleyen bir özelliği vardır. Katı gerçeklerle yüzleşme zamanlarına işaret eder. Toplu ölüm ve kayıplar yaşanır.
Satürn-Plüton döngüsü, temel anlamda otoriter ve totaliter etkilerin güçlenmesini beraberinde getirir. Diğer insanların korkularından faydalanarak, onlar üzerinde hakimiyet kurma eğilimi artar. Bir söz vardır: “Kurt Puslu Havayı Sever”. Kaos zamanlarında ortaya çıkan bu kişiler toplumu yanlış yönlendirebilirler. Yıkıcı sonuçlara varabilecek girişimler, güç sahibi kişilerin erdem eksikliğinden kaynaklandığı kadar, toplumla, yönetilenlerden de kaynaklanabilir. Tarihte bu döngülerde, bazı toplumların bilinçaltı korkuları ve saldırganlık güdüsü ile hareket ettiklerini ve ister istemez bu kötü suçlara ortak olduklarını görürüz. Bunu, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Yahudilere karşı takınılan ortak tavırda görmüştük. Kolektif bilincin bu tarz arketipsel algılarla ve gölge etkileri ile çevrelendiği Satürn–Plüton döngüleri sırasında, bu güdüleri alevlendiren karizmatik liderler yükselişe geçer. Terörizmi diğer yöneticilerden daha iyi anladığını ve çözebileceğini, bu denli tehlikeli bir dünyayı daha güvenilir bir hale getirebileceğini iddia eden bu liderler, ulusların yıkıcı yollara başvurmalarına neden olacak etkiler yaratabilirler. Bu kitapta incelediğimiz gibi, Hitler ve Mussolini, Pinochet, İdi Amin, Pol Pot bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Baskı yolu ile iç güvenliği sağlamaya çalışma ve bunu mazeret şeklinde ortaya koyarak alınan acımasızca tedbirler, faşizm ve terörle sert mücadele bu fazın ana özelliklerindendir. Kitle imha silahlarının tehdit oluşturacağı bir döneme ilerliyor olabiliriz. Kontrol ve birliği sağlamak zor olabilir. Bunu sağlamayı taahhüt eden otoriteler kişisel özgürlükleri kısıtlayıcı ve baskıcı yönetim uygulayabilirler.
Satürn-Plüton döngülerinin etkin olduğu dönemlerde milliyetçilik temasının vurgulu bir şekilde ortaya çıktığı, uç noktada yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa varan eğilimler görülmüştür. Son zamanlarda kimi ülkelerde ırkçı uygulamaların yasallaşması da bu yöne doğru kaymanın işaretçisi olabilir. Dünyada yaşanan ekonomik krizlerin bu süreci tetiklediğini, tarihi deneyimlerimizden biliyoruz. Sınıflar arasındaki gelir dağılımının bozulması, bazı güç odaklarını sistem karşıtı siyasi hareketlere, ulusalcı ırkçı ideolojilere yönlendirebilir. Bu döngü “faşizm” kelimesinin sıkça telaffuz edileceği günlere doğru ilerlemekte olduğumuzun açık bir göstergesidir. Bu zamanlar siyasi ve sosyal konuların beyaz ve siyah olarak görüldüğü zamanlardır. Etnik temizlik kavramı Satürn-Plüton kombinasyonuna özgüdür. Bu döngülerde gücün karanlık yönleri ve merhametsizce kullanımı devrededir. Şiddet ve baskının organize bir hal alması gibi uzun süreli travmatik etkileri aktive olur. Kitlesel olaylar, büyük yıkımlarla sonuçlanan savaşlar ortaya çıkar.
Savaş Rüzgarları
Tarihte Satürn Plüton döngülerinin pek çok kez savaşlara ve kitlesel şiddete denk geldiğini görürüz. Örneğin Satürn Plüton kavuşumunun 1618 yılında başlayan döngüsüne 30 yıl savaşları denk gelir. 30 yıl savaşlarının sonlandığı 1648 yılına ise yine bir Satürn döngüsü denk gelir. Ne kadar ilginçtir ki 1914 yılı ile başlayan döngüde I. Dünya savaşı denk gelmiş, yaklaşık 30 yıl kadar sonrasında gerçekleşen Satürn Plüton karesinde II. Dünya savaşı başlamıştır. Bu döngü soğuk savaş dönemine de damgasını vurmuştur. 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler bombalandığında Satürn Plüton karşıtlığı vardı.Bu dönemlerde toplumların dini bakış açısını manipüle edecek otoritelerin etkileri ile iç içe geçmiştir. Tarihte Haçlı seferleri, cihatlar ve kutsal savaşlar ilan edilmesi bu dönemlerin karakteristik özelliğidir. Amerika’nın yerlilere soykırım uyguladığı 1874-76 yılları arasında yine bu agresif kare söz konusuydu. Gerek Satürn’ün, gerekse Plüton’un doğasında zorbalık, zalimlik ve şiddet uygulama vardır. Etkisi 2012 yılına kadar uzanan bu döngü, devletler düzeyinde kolektif korkuların ortaya çıkmasına sebep olacak cinstendir.
Günümüzde, petrol fiyatlarındaki değişimin ve istikrarsızlığın da bölge ülkelerinin toplumsal yapılarının sarsma olasılığından sıkça söz edilir. Satürn-Plüton döngüsü içerisinde, 1973 yılında bunun yaşandığını inceledik. Şimdi yine aynı iki gezegenin döngüsüne giriyoruz. Bu şartlarda petrol fiyatları önümüzdeki süreçte de dünya gündeminin en önemli maddelerinden biri olmaya devam edecek belli ki. Yeni enerji türlerinin bulunmaması halinde, tüketimin de giderek artması yüzünden, dünya belki de yakın dönemde petrol krizi veya yokluğu tehlikesiyle yüz yüze gelebilir. Bu enerji darlığı riski bizi farklı enerji kaynaklarına yönelmeye mecbur bırakabilir. Bunu darlık dönemini genelleme yaparak “enerji krizi” şeklinde ifade edebiliriz. Böyle bir dönemde,ekonominin daha da altüst olması, şaşırtıcı değildir.
Nasıl Sakınabiliriz?
Bunun en ideal yolu aslında bu yıkıcı enerjiyi içimizde barındırmamız ve bunu itici bir güç olarak kullanmamızdır. Gereksiz yere endişeye, korkuya ve paniğe kapılmamalı, sonunda zarar göreceğimiz çıkışlar yapmadan önce iyi düşünmeliyiz. Savunma güdüsüyle hırs ve şiddete başvurmaktan kesinlikle kaçınmalıyız. Bu ikilinin kombinasyonları geçmişten kalan acıların temizlenmesi sürecini sembolize etmektedir. Eğer üstesinden gelmeyi başarırsak, belki de geçmişte içinde bulunduğumuz olumsuzlukların yarattığı negatif etkilerden arınma şansını yakalarız. Hırslarımızı başka alanlarda boşaltarak ruhlarımızı geçmişin olumsuzluklarından temizleyebiliriz. Unutmayalım ki gezegenlerin döngüleri gereği başımıza gelenler kaderdir. Ama bununla nasıl baş edeceğimizi özgür irademiz sayesinde bizler seçebiliriz. Bu gezegen döngüsünün kendini daha gelişkin bir şekilde ortaya koyabilmesi için hepimiz üzerimize düşen rolü oynamalıyız. Gerçekten irademizi ve seçimimizi kararlı bir şekilde ortaya koyabilirsek, bu döngünün yarattığı şiddet ve yıkımın üstesinden gelebiliriz. Böylelikle kendimizi yeniden tanımlamayı başarmış oluruz. Mücadeleli bir döneme giriş yapıyoruz. Ama bu mücadeleden güçlenerek çıkmak, gücü sorumlulukla ve dozajında kullanmak, doğru alana yönlendirmek elimizde!
Zorlayıcı bir süreçte giderek ilerlemekte olduğumuz bir gerçektir. Bütün bunlarla er ya da geç yüzleşmemiz gerekecek. Ama bizim bu sürece vereceğimiz tepkiler, geleceğimizin nasıl oluşacağının belirlenmesinde önemli pay sahibi olacağı da bir gerçek. Savaşların bir çözüm olmadığını, tek başına hiçbir şeye sahip olamayacağımızı, kaynaklarımızı paylaşmamız, birlikte yönetmemiz gerektiğini, etrafımızdaki doğaya, bitkilere, hayvanlara ve en nihayet birbirimize sahip çıkmamız gerektiğini fark eder etmez, kendimizi daha iyi koşullara yönlendiririz. Böylelikle dünyanın işlevsiz yanlarını görerek bu gezegeni nasıl yapıcı bir şekilde kullanmamız gerektiğini öğrenebiliriz.
1980’li yılların başlarında kavuşum yaparak yeniay fazı oluşturan Satürn ve Plüton, 2009 yılı sonlarından itibaren kare açı yaparak bu kez son dördün fazı oluşturmaya başladılar. Yani, 1980’li yıllarda neler başladı ise, içinde ilerlemekte olduğumuz süreçte, onların son bir mücadelesini yapacağız demektir.
Satürn ve Plüton’un kavuşum yapmaya başladığı 1980’den beri ozon tabakasının kalınlığında doğal olmayan değişiklikler ölçülmektedir. Ozonun dikkate değer en düşük bahar zamanı seviyesi son yıllarda Antarktika’da kaydedilmiştir. İnsanoğlu önümüzdeki birkaç yılda, ozon tabakasındaki bu incelmenin yaratacağı sorunlarla daha fazla mücadele etmek zorunda kalabilir. Ozon tabakası özellikle kutuplarda daha çabuk inceliyor.
1980’lerin başından itibaren, başta Afrika’da olmak üzere AIDS vakalarında salgın düzeyinde artış görüldü. Bu hızlı artışta, Afrika‘da şehirleşmenin çoğalması, uzun yolculukların ve uluslararası seyahatlerin artması, seks alışkanlıklarının değişmesi, damardan uyuşturucu kullanımının artması önemli rol oynadı. İlerlemekte olduğumuz fazda, yani 2010’lu yılların başlarını etkileyen dönemde benzeri vakalar oluşabilir. Bu henüz bilmediğimiz türden bir virüs yüzünden salgınlara sebep olacak durumların oluşma riskine de işaret eder. Bu tip etkilerle karşılaştığımızda, başlangıcından itibaren ciddiye almalı, önlemci olmalıyız.
1980’lerin önemli olaylarını incelediğimde, bir başka şey daha dikkatimi çekmişti. Liderlere yönelik suikastler çok sayıdaydı. 30 Mart 1981 yılında Washington Hilton Oteli’nin önünde Amerikan Başkanı Ronald Reegan’a yönelik suikast girişiminde bulunulmuştu. 13 Mayıs 1981’de Roma’da San Pietro Meydanı’nda Mehmet Ali Ağca tarafından Papa II. Johannes Paulus’a saldırı düzenlenmişti. 6 Ekim 1981’de, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, Mısır’ın bağımsızlığının kutlandığı tören sırasında silahlı saldırıya uğrayarak öldürüldü. 14 Eylül 1982’de eski Lübnan eski Devlet Başkanı veLübnan Falanjları Partisi Başkanı Beşir Cemayel bombalı bir suikast sonucu öldürüldü. Satürn-Plüton döngüsünün etkin olduğu 1981-84 yılları arasında çok sayıda diplomatın öldürülmüş olması da çok dikkat çekici. İçinde ilerlemekte olduğumuz Satürn-Plüton döngüsünde, dünyanın önemli liderlerine yönelik saldırılar düzenlenmesi riski de her zamankinden de fazla gözüküyor. Zira bu kez üç döngü arka arkaya geliyor ve gökyüzünde T-kare açı formu oluşuyor…
Öner DÖŞER
23 Şubat 2011
ASTROLOJİ OKULU, Caddebostan
Bu köşe yazısındaki bilgiler telif hakları Öner Döşer’e ait olan ve Klan Yayıncılık tarafından 2009 yılı Mart ayında yayınlanan Dönüşüm Zamanı kitabından alıntıdır. İnternet ortamında yayınlarken lütfen referans veriniz.
İlk bölüm için;
http://www.onerdoser.com/Y39_1_tarih-tekerrur-ve-astroloji-iii–bolum.html