15 Eylül 2009’da Satürn ve Uranüs bir kez daha karşı karşıya geliyorlar. 2008 yılı başlarından itibaren etkili olmaya başlayan bu ikili döngü, Satürn’ün, Uranüs’ün bulunduğu derecenin tam karşısına gelmesiyle 4 Kasım 2008’de ilk kez kesinleşmişti. Bu tarih tam da Amerikan Başkanlık Seçimleri’ne denk geldi ve önemli değişimlerin başladığının bir işaretçisi oldu. Amerikan tarihinde ilk kez bir siyahi ABD Başkanı seçmişti!
Bu iki gezegenin karşıtlığı 2011 yılı sonlarına kadar etkili olacak. Bu iki gezegenin tam karşıt duruma geldiği ve geleceği keskin tarihler de şunlar olacak:
• 4 Kasım 2008
• 5 Şubat 2009
• 15 Eylül 2009
• 27 Nisan 2010
• 26 Temmuz 2010
Mitolojiden Gelen Düşmanlık
Eski Yunanlılar Dünya’nın yaradılışı meselesine bir hayli kafa yormuşlardı. Etraflarında gördükleri her şeyi ve tabiat hadiselerini birer canlı varlık gibi hayal ederek, bunları birer tanrı saydılar. Dikkat edildiğinde, bu tanrıların başlarından geçen olayların aslında birer tabiat hadisesinin sembolü olduğu anlaşılmıştır. Mitolojik kaynaklara göre Khaos, karışık ve hiç şekil almamış olan uçsuz bucaksız boşluğu ve karanlığı ihtiva ediyordu. Khaos’dan geniş göğüslü her şeyin dayanağı olan Gaia (Yer) çıktı. İşte bizim Uranos ve Kronos’un hikayesi de buradan sonra başlıyor. Gaia, ölmezlerin yeri olan ve yıldızlarla bezeli bulunan göğü, Uranos’u doğurdu. Ondan sonra Gia yüksek dağları, ahenkli dalgaları bulunan Pontos’u (Deniz) meydana getirdi. Böylece evren varlık alanında göründükten sonra, onun üstünde yaşayacak ve ömür sürecekleri meydana getirmek için kendi öz oğlu Uranos ile birleşti. Onların ilk birleşmelerinden doğan Titanlar’dan biri de Kronos’du. Uranos tuhaf bir biçimde çocuklarından korkuyor, doğdukça onları yerin derinliklerine atıyor, oraya hapsediyordu. Bu harekete Gaia çok kızdı ve ondan yaptıklarının öcünü almaya karar verdi. Göğsünden parlak çeliği çıkararak onunla keskin bir tırpan yaptı, sonra çocuklarına planlarını anlattı. Ama çocukları bu plandan korktular, yalnız en son doğan oğlu Kronos annesine yardım edeceğini söyledi. Akşam olunca Uranos, Gaia’yı görmeye geldi. Konuştular biraz vakit geçirdiler; sonra yattılar. Hiç bir şeyden şüphelenmeyen Uranos, derin bir uykuya dalınca, Kronos geldi ve tırpanla babasını hiç acımadan biçip, vücudunun kanlı parçalarını denize attı. Uranos öldükten sonra Kronos kainatın tek hakimi oldu. İlk iş olarak kardeşleri Titanları yer altındaki zindanlarından çıkardı. Onun hükümdarlığı zamanında yaratılış devam etti.
Kaynak: Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılap Yayınları.
Mitolojide bu olayın yorumu şöyle yapılır: Kişinin annesi ile evlenmesi sonucu canavar çocuklar doğar. Bu öykü, böyle bir evliliğin günümüz toplumlarında da bir yasak olmasıyla paraleldir. Bu yüzden Uranüs, toplumun normal görmediği durumlarla ilişkilendirilir. Satürn’ün Uranüs ile düşmanlığı da bu hikayenin temelinde yer alan önemli unsurlardandır. Bu iki ezeli düşmanın gökyüzünde bir kez daha karşılaşacağı tarihe çok yakınlaşmış bulunuyoruz ve onların karşıt açısını, Ay’ın fazlarından biri, hatta belki de en önemlisi olan dolunay fazıyla benzetebiliriz. Malum, dolunay fazı karşıtlıkların ve zıtlıkların yanı sıra, farkındalığın da ortaya çıktığı bir fazdır. Dolayısı ile Satürn ve Uranüs’ün sembolik özelliklerini ayan beyan fark edeceğimiz bir süreçten geçmekteyiz. Bu şartlarda Satürn ve Uranüs’ün sembolik anlamlarını incelememiz gerekiyor.
Arketipler Olarak Satürn ve Uranüs
Satürn engeller, limitler, sınırlar ile alakalıdır. Sorumluluk, disiplin ve kontrol mekanizmalarını temsil eder. Hayatın gerçeklerini, bize şartlar içerisindeki limitlerimizi gösterir. Zamanla ve mekanla sınırlı olduğumuzu hatırlatır. İnandığımız realiteleri, kabullendiğimiz kalıpları ve gelenekleri anladığımız şeklinde koruyan Satürn enerjisidir. Kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur. Gelenekten gelen şeylerin, kuralların, hesaplanabilir olan şeylerin ve devamlılığı sağlanabilecek şeylerin de genel göstergesidir. Metotlu ve planlıdır. Rasgele ve beklenmeyen şeyleri göstermez. Sıra dışı olanla değil, sıradan ve alışılmış olanla ilişkilidir. Etrafımızda tanımlamakta zorlanmadığımız, elle tutabildiğimiz ve gözle görebildiğimiz şeyler de Satürn’le ilgilidir. Korkularımız ve endişelerimizle alakalıdır. Konsantre olabilme ve eski kuralları uygulayabilme yeteneği vardır. Kontrolü elinde bulunduran otorite figürleriyle, devleti ve düzeni temsil eden kişilerle de bağdaştırılır. Satürn transitleri mantıklı ve gerçekçi olmak zorunluluğunu, yalnızlık hissini, büyük sorumluluk almak ve görevin bilincinde olma gerekliliğini, başarının ancak çok dikkatli adımlar atarak ve ağır hareket ederek kazanılabileceğini, toplumsal konularda gözden düşme veya önemli eleştirilere maruz kalma riskini, özgürce bildiğini yapmakta zorlanılan bir dönemde olunduğunu gösterir.
Astrolojide Uranüs reformları, aydınlanmayı, gelişimciliği temsil eder. Zamanın ötesinde olmak, ileri görüşlülük, yenilikçilik, mucitlik, orijinallik ve yaratıcılık gibi nitelikler gibi kavramlar Uranüs doğasındadır. Farklı ve sıra dışı olan her şeye karşı eğilimlidir. Özgürlükçü, devrimci, erk tanımayan özellikleriyle, Zodyak’ın isyankar çocuğudur Uranüs. Çarpıcı, garip ve aykırı tavırlar sergiler. Şartların ani ve çarpıcı biçimde değişeceğine işaret eder. Yaşamını boğucu bir hakimiyet altına almış etkilerinden, kişisel veya toplumsal esaretten kurtulma, bağımsızlığını ilan etme arzusunu taşır. Uranüsyen isyanlar, nesillerin bir sonraki aşamaya geçmesini sağlayan doğal krizleridir. Uranüs güçlü bir şekilde etkin olduğunda, toplumun eskiyen yapılarının değişme zamanı gelmiş demektir. Bu değiştirmek üzere yola çıkan kişiler ve gruplar bazen tehlikeli görülen devrimciler olarak, bazense takdir gören reformcular olarak karşımıza çıkar. Kötücül yönleriyle Uranüs haşin, kaba, düzensiz ve düşüncesizce girişimleri temsil eder. Birlikte hareket etmek, işbirliği gibi kavramlar Uranüs’le bağdaşmaz. Ayrıksı durmayı temsil eder.
Uranüs ve Satürn adeta zıt kardeşler gibidirler. Birbirlerinden farkları çok belirgindir. Satürn yerleşim düzeni temsil eder. Yerleşik ve kurulu düzen Uranüs’e göre değildir.
Satürn realite sistemlerimizle ilgilidir. Uranüs realite sistemlerimizin rahatsız eder, travma yaratır. Satürn kronik bir şekilde düzen sergiler. Uranüs son derece düzensiz özellikler sergiler. Satürn yavaş, tedbirli ve değişime karşı dirençlidir. Uranüs hızlı, spontane ve değişimcidir. Satürn beklenen, ne olup bittiğini anlayabileceğimiz, alışkın olduğumuz ortamları ve olayları sembolize eder. Uranüs ise beklenmedik, ne olduğunu anlayamadığımız, sarsıcı durumlarla ilişkilidir. Satürn katı ve somutçudur. Uranüs esnek ve değişken, soyuttur. Satürn kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur. Uranüs kuralları çiğner, limitleri aşar, yapıyı bozar. Satürn gelenekçi, hiyerarşik ve despottur.
Uranüs gelenekçiliğe ve hiyerarşiye karşı, anarşisttir. Satürn kaosa düzen getirir. Uranüs düzeni bozar, kaos ortamı yaratır. Satürn limitçidir; bir noktada durmaya sebep olur. Uranüs yaşam boyu gelişmeye devam etme eğilimindedir.
Satürn düzen ve otorite, Uranüs ise karşı çıkış ve düzenin değiştirilmesiyle ilişkilidir. Dolayısı ile Satürn-Uranüs döngüsünde çatışmalar ve şiddet, otoriteye karşı ayaklanmalar, radikal kitlesel hareketler dikkat çeker. Düzeni koruma ve özgürlük kazanma gayretleri arasında, yapıları koruma ve değişim yaratma, gelenekçilik ile yenilikçilik arasındaki gerilimin tırmanması söz konusudur. Siyasi, ekonomik ve psikolojik seviyede krizler, kurulu düzenlerin beklenmedik çöküşü gibi durumlar görülür. Fiziksel anlamda travma yaratacak olaylar, kazalar dikkat çekici derecede artar. Ani değişimler ve uyandırıcı etkiler ön plandadır. Ama olaylara müdahaleler veya değiştirici girişimler sert bir şekilde ifade edilir. Fransız devrimindeki terör ve komünist Çin’deki kültürel devrimde olduğu gibi başarısız yönetim dönemlerinin ardından gelen baskıcı bir devrim niteliğinde karşımıza çıkar. Otoritenin sorgulanması, devrimsel nitelik taşıyan darbeler ile birçok seviyede ve birçok şekilde bozuk giden düzeni değiştirilmeye çalışıldığı dönemlerdir.
Yeniay Karşıtlığı Tetikliyor
18 Eylül 2009 tarihinde, 25 derece 59 dakika Balık burcunda gerçekleşecek yeniay, Satürn ile aynı derecede (Partil) birleşmekte ve Uranüs ile çok yakın dereceden karşıtlık yapmakta. Bu şartlarda, Satürn-Uranüs karşıtlığının etkilerinin belirgin ve çarpıcı bir şekilde yaşanacağı önemli bir sürece girmekte olduğumuz aşikar!
Tarihte bu iki gezegenin karşıtlıklarında savaşların, devrimlerin, grevlerin, protestoların, silahlı ayaklanmaların yaşandığı, köklü imparatorlukların çöktüğü, bağımsızlık ilanlarının arttığını biliyoruz. Bunun yanı sıra bilim ve teknoloji alanlarında dev adımlar atılmış, her alanda değişim yaşanmıştır.
Satürn-Uranüs açıları muhafazakarlığa karşı çıkışla ilgilidir. Satürn-Uranüs karşıtlıklarında geçmişi muhafaza etmek (Satürn) ile geleceğe yönelmek (Uranüs) arasında çelişki yaşanır. Satürn ve Uranüs kutupsaldır. Satürn otoriteyi ve geleneği, yaşlı ve kurulu düzeni, statükoyu, hiyerarşiyi ifade eder. Uranüs ise geleneklere karşı çıkan, kurulu düzeni hatalı ve gerici gören, büyük değişimler vaat eden, isyankar, statükoya ve hiyerarşiye karşı çıkan bir enerjiyi ifade eder.
Bu ikilinin karşı karşıya geldiği dönemlerde kadın hakları konusunda da önemli sıçramalar gerçekleşmiştir. “Asrın Salgını” olarak bilinen İspanyol Gribi de 1917-1919 yılları arasında yaşanan aynı faza denk gelmiştir. Doğal felaketlerin artması da, yine bu ikilinin fazında görülen unsurlardır.
Plüton Koç Noktası’nı tetikliyor
İçinde bulunduğumuz dönemde, Plüton’un “ Cross of Matter” olarak adlandırılan ve “Dünyanın Ana Eksenleri” olarak tercüme edebileceğimiz öncü burçların 0 derecelerini tetiklemesinin de doğal felaketleri arttırdığını gözden kaçırmamak gerekir. Plüton’un bu derecelerden en bilineni olan Koç Noktası’nı (0 derece Koç) aynı dereceden tetiklemesi 17 Ekim 2009’a kadar sürüyor olacak. Bu şartlarda doğa olaylarının sıklaşacağı bir süreçteyiz demektir. 29 Ekim’den sonra Satürn de bu noktayı tetikleyecek, ama Nokta üzerinde Plüton kadar uzun süre kalmayacak. İlkbaharda Uranüs ve daha sonra da Jüpiter Koç Noktası’nı tetikleyecekler.
Plüton’un Koç Noktası’nı tetiklediği tarihlerde önemli doğa olayları ve siyasi olayların gerçekleştiğini izledik. Bunlara başka bir yazımda daha genişçe değineceğim. Ama şimdilik sadece doğal felaketler cephesinden bakarsak, 2007 sonlarından itibaren başlayan süreçte, 2008 yılı sonlarında Plüton’un tamamen Oğlak burcuna giriş yapmasıyla birlikte, doğa olaylarının da artış gösterdiğini gözlemleriz. Bunlardan birkaç tanesini aşağıya sıralıyorum:
12 Mayıs 2008 tarihinde Çin’in Sichuan Eyaletinin doğusunda yerin yaklaşık
7 Temmuz günü Çin’in güneyinde meydana gelen yağışların ardından 10’dan fazla eyalette meydana gelen, yüze yakın insanın yaşamını yitirdiği ve bu yılın en şiddetli sel felaketi olduğu bildirildi.
9 Temmuz 2009’da Çin’in güney batısındaki Yunnan eyaletinde meydana gelen 6.0 şiddetindeki depremde ilk belirlemelere göre 1 kişinin öldüğü, 300’den fazla kişinin de yaralandığı bildirildi. Çin devlet medyası depremde 18 bin evin yıkıldığını açıkladı.
15 Temmuz 2009 tarihinde Yeni Zelanda açıklarında 7,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Küçük çaplı bir tsunami meydana gelmiş olsa da, büyük bir hasara yol açmadı. Depremden bir hafta sonra, 22 Temmuz’da yapılan açıklamada, depremin bölge haritasını değiştirdiği ve Yeni Zelanda’yı komşusu Avustralya’ya yakınlaştırdığı tespit edildiği söylendi.
23 Temmuz 2009’da Çin’in kuzeybatısındaki Qinghai eyaletinin kırsal kesiminde Richter ölçeğinde göre 6,4 büyüklüğünde çok şiddetli bir deprem meydana geldiği bildirildi.
2 Eylül 2009 tarihinde, Endonezya’da merkez üssü Batı Cava olan 7,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin ardından can kaybı sayısı yükselirken, yetkililer yaklaşık 40 kişinin kayıp, 300 kişinin yaralı ve binlerce evin de hasarlı olduğu belirtildi.
Orta Doğu’da Hareketlenme
Daha önceki yazılarımda ve Dönüşüm Zamanı kitabımda sıkça değindiğim gibi, önümüzdeki çok yakın süreçte Orta Doğu menşeli sorunların baş göstereceğini ve belki de bölgede savaş ortamına sürükleyen gelişmeler yaşanacağına işaret eden göstergelere ulaştığımı belirtmiştim. Nostradamus ve Baba Vanga’da da buna benzer kehanetlere rastlamış ve böylelikle konunun üzerine daha fazla eğilmeye başlamıştım. Bölgede ortaya çıkacak karmaşanın merkezinde, kişisel kanaatime göre İran yatıyor. Bunu İran’ın astrolojik haritasında belirgin bir şekilde gözlemliyorum. Haritanın 8. evinde yerleşimde olan Güney Ay Düğümü, Mars, Merkür kavuşumu, halihazırda etkin olan Satürn-Uranüs karşıtlığından etkileniyor ve 18 Eylül 2009’da bu alanda gerçekleşecek yeniay tarafından da tetikleniyor. Bu tetikleme 2/8 ekseni üzerine düşüyor. Dünya Astrolojisi’nde 8. ev tehlike ve risk işaretçisidir. Toplu ölümleri de temsil eder. İran, Orta Doğu’yu kaosa sürükleyecek bazı riskli girişimlerde bulunabilir.
Dönüşüm Zamanı kitabımın 180. sayfasında, bu konuyu ele alırken şu ifadeleri
kullanmıştım: “Ekonomik krizlerin ardından Düzeltici Savaş olarak adlandırılan bir faza girildiği herkesçe malum. Bu yüzden, 2009 sonbaharından itibaren savaş rüzgarları hızlı esmeye başlayacak. Bu bağlamda, Orta Doğu ve Asya’nın dikkat çektiğinden bahsetmiştik. Ama 2011 yılında, Avrupa’da da ülkeler arası ilişkilerde gerginlikler ortaya çıkabilir. Satürn-Plüton döngülerinin, Jüpiter tarafından tetiklendiği dönemlerin ortak özelliklerinden birisi de “Din Savaşları”dır. 2010 ve 2011 yıllarında, dinsel kökenli sorunlar yüzünden anlaşmazlıklar ortaya çıkması büyük olasılıktır. Bu anlaşmazlıklar kutsal sayılan yerler, kişiler yüzünden körüklenebilir.”
Sözün tam burasında Kısa bir süre önce medyaya yansıyan bir gelişmeyi hatırlatarak, kitabımda vurgu yapmak istediğim bu önemli konuya daha sonra değinmek üzere yazıma son veriyorum: “Yakında ‘Mehdi’nin geleceğini iddia eden İran’ın ruhani lideri Ayetullah Hamaney, ‘Türkiye de dahil tüm İslam ülkelerinin silahlı güçlerini birleştirerek hazırlanması’ çağrısında bulundu.”
Gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. Önemli zamanlarda yaşadığımız bir gerçek!
Öner döşer
3 Eylül 2009
Caddebostan