Önceki yazımda, güneş aktiviteleri ve jeomanyetik aktivitelerine sebep olan gezegen hareketleri ile sadece doğal felaketler değil, aynı zamanda savaşlar, terör olayları, salgın hastalıklar arasında önemli istatistiksel bağlantılar kurulmaya başlandığından söz etmiştim. Tekrarlayan gözlemler saldırgan davranışların, aile uyumsuzluklarının ve sokak terörünün artmasının çoğunlukla manyetik fırtınalar ya da güneş patlamaları ile birlikte olduğunu ve bu etkenlerin de gezegenlerin pozisyonlarıyla ve birbirleriyle dizilimler oluşturmalarıyla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Gezegenlerin Rolü
Gözlemler ve çalışmalar, hem güneş aktivitelerinin, hem de dünyanın manyetik alanındaki değişimlerin gezegenlerin pozisyonlarından etkilendiğini göstermektedir. Bu konuyla ilgili en yoğun çalışmalar 19. yüzyılda başlamış ve bilim insanları değişen güneş aktivitelerini çeşitli gezegenlerle ilişkilendirmiştir.
1860’larda Amerikalı astronom ve Yale Üniversitesinde Profesör W.A.Norton, güneş lekelerinin oluşumunda Jüpiter ve Venüs’ün payı olduğuna inanmıştır.
1869-1870 yıllarında İngiliz astronomları tarafından başka bulgular da elde edilmiştir. Sadece Jüpiter-Venüs konfigürasyonlarının değil, Venüs-Merkür, Mars-Jüpiter ve tek başına Merkür’ün güneş lekeleri üzerinde etkili olduğu bulunmuştur.
Meteoroloji ve dünyasal manyetizma üzerine çalışmaları bulunan The Unseen Universe kitabının da yazarı olan Profesör Balfour Stewart, güneş lekesi dönemlerinin gezegen konumları ile bağlantılı olduğuna inanmak için birçok sebep olduğunu ileri sürerek şöyle diyordu:” eğer bu spekülasyonlar doğruluğunu kanıtlarsa, bu durumda Orta Çağ’da astroloji konusunda çok yanılmışız demektir.”
20. yüzyılın ikinci yarısında, bu konuyla ilgili çok daha geniş çaplı incelemeler yapıldı.
1951 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinin RCA kanalında radyo dalgalarının alınmasıyla ilgili kendisine müracaat edilen ve bir mühendis olan John H. Nelson, güneşin gezegenlerle 0, 90 ve 180 derecelik açılar yaptığı günlerde radyo parazitlerinin çoğaldığını keşfetmişti. Buna sebep olan şey, güneş ile gezegenlerin 0-90-180 derecelik dizilimlerde olduğu zamanlarda yoğunlaşan güneş aktiviteleriydi. Böyle en az 3 gezegen ile 5 derece toleransla bu açılar oluştuğunda, güneşteki fırtınalar artıyordu. Böylelikle ses dalgalarının hangi günlerde etkileneceğini belirleyen bir metot oluşturulmuş oldu. NASA için araştırma yapan Jane Blizard da, Nelson’a benzer şekilde, gezegenler arası kavuşum, karşıt ve bazı doksan derecelik dizilimlerin güneşte şiddetli patlamalara yol açtığını bulmuştur.
1950’li yıllarda, Amerikalı meteorolog Maxwell O. Johnson, Güneş’in Uranüs, Neptün ve Plüton ile kavuşum ve karşıtlık yaptığında güneş lekeleri üzerindeki gelgit etkisinin daha fazla olduğunu buldu.
1953’te Oklahama Üniversitesinden Profesör C.J. Bollinger, 11,19 yıllık güneş lekesi döngüsü ile Jüpiter-Venüs-Dünya’nın 0, 45 ve 90 derecelik konfigürasyonları arasında bir bağlantı bulunduğunu öne sürdü.
1950’li ve 60’lı yıllarda bu konuyla ilgili başarılı tahminlerde bulunan “Güneş Lekeleri ve Kısa Dalga Radyo Üzerindeki Etkileri” ve “Kısa dalga radyo yayılımı korelasyonu ve gezegen konumlu” makalelerin sahibi John H. Nelson, astroloji hakkında hiçbir şey bilmiyordu ancak bulguları kadim astrologların öğretilerini destekler nitelikteydi: Aynı boylamdaki (0 derece veya kavuşum), aralarında 90 derece (kare) ve 180 derece (karşıt) açı bulunan gezegenlere olumsuz uzun mesafeli radyo dalgaları, 60 derece (sekstil) ve 120 derece (üçgen) açı bulunan gezegenler ise olumlu radyo dalgaları ile biraradaydı. Nelson’ın gezegen kalıplarını incelemesinin ne kadar isabetli olduğunun farkedilmesinin ardından Jüpiter, Satürn ve Uranüs arasındaki açıların da incelenmesine başvuruldu ve bu gezegen döngülerinin bu dönemdeki iş dünyasında olup bitenlerle %68 oranında bir korelasyon gösterdiği saptandı. Uzak gezegenler olan Uranüs, Neptün ve Plüton’un Güneş üzerindeki yerçekimi etkilerinin son derece az olmasına rağmen manyetik fırtına oluşturma etkileri çok fazla olduğunu fark eden mühendis John Nelson şu sonuca vardı: “Güneş sisteminde bilimin henüz bilmediği bazı güçlerle uğraşıyoruz.”
1968 yılında yayımlanan bir makalede E.R.Dewey, “gezegenler ve güneş lekeleri arasındaki ilişkinin yıllardır aranan anahtarını bulduk. Gezegenler çift güneş lekesi döngüleri (22.22 yıl) üzerinde etkililer, tekler üzerinde değil.(11.11 yıl)” demişti.
1969’da Denver Üniversitesi Araştırmacı Fizikçilerinden Dr.Blizard, artık güneş aktivitelerine dair uzun vadeli tahminler yapılabildiğini ifade etmiştir. Proton olayları Merkür, Venüs, Dünya ve Jüpiter’in konumları ile ilintiliydi ve bu da Güneş üzerindeki gelgit etkisini etkileyebilirdi. NASA için araştırma yapan Blizard, gezegenler arası kavuşum, karşıt ve bazı doksan derecelik dizilimlerin güneşte şiddetli patlamalara yol açtığını bulmuştur. Gezegen konumlarının güneş aktivitelerini ne şekilde etkilediğine dair çok net bir açıklama yoktu fakat yine de bu metodun değeri yadsınamazdı.
1973 yılında New York Bilim Akademisi tarafından yayınlanan makalede “Astrologların gezegen kavuşumları, karşıtlıkları, evler, fazlar gibi konulardan söz etmesi bilim adamlarını her zaman kızdırmıştır fakat bu negatif düşüncenin artık ortadan kalkması gerekmektedir. Colorado Üniversitesinden bir uzay bilimcisi 11.1 yıllık güneş lekesi aktivitelerinin gezegen konumları ile ilişkisini ortaya koymuştur. Merkür, Venüs, Dünya ve Jüpiter’in güneş üzerinde gelgitlere neden olduğu ifade edilmektedir” denmektedir.
1990’lı yıllarda Astrofizikçi Dr. Percy Seymour, gezegen dizilimlerinin ve bu dizilimlerin güneş ile sert açılarının güneş lekeleri ve şiddetli güneş aktivitelerinin oluşmasında rolleri olduğunu öne sürmektedir. Seymour’un teorisi, Jane Blizard’ın NASA için yaptığı araştırmanın sonucunda vardığı gezegenler arası kavuşum, yüzseksen ve bazı doksan derecelik dizilimlerin ve bu gezegenlerin Güneş ile sert açılarının Güneş’te şiddetli bozulmalara yol açtığına yönelik teorisini desteklemektedir. Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün, güneşin manyetik alanının değişmesine ve bir yönden diğerine dönmesine neden olurlar. Bu gezegenler, güneşin manyetik kanalını bozmada rol oynarlar. Dr. Percy Seymour’un konu ile ilgili olarak Mountain Astrologer dergisine röportaj verdi. Buradaki bilgileri özetlersek şu sonuca varırız: Gezegenler, şiddetli güneş aktivitelerinin oluşmasında rol oynarlar.
Güneş Lekelerinin Tahmini Çalışmaları
Güneş yüzeyindeki yerçekimi alanındaki değişim oranını asıl etkileyen şey gezegenlerdir. Yerçekimi etkilerinin Güneş’inkinden az olmasına rağmen gezegen alanı vektöründeki değişim güneş alevlerinin oluşumunda tetikleyici bir etki oluşturur. Böylelikle gezegenlerin konumlarına göre güneş alevleri önceden tahmin edilebilir.
Güneş lekesi aktivitesinin kesin tarihinin öngörülmesi konusunda henüz %100 başarı yoktur. Genellikle, gezegenlerin kesin açılara gelmesiyle, güneş lekesi sayısının artması, pik yapması arasında birkaç günlük fark vardır. Eğer Dünya, iki veya daha fazla sayıda gezegenle hizalanırsa, güneş lekesi aktivitesi çok daha çabuk, doğrudan ve açıktır. Eğer gezegenler arası dizilim Dünya’yı dahil etmiyorsa, güneş aktivitesi artmadan önce vakit geçmekte, gecikme olmaktadır.
Astrologların yüzyıllar boyunca yaptığı farklı gezegenlerin farklı etkileri ile ilgili gözlemler yardımıyla hangi manyetik fırtınaların belli davranış kalıplarına neden olabileceğini öngörmek mümkün olabilir.
Bireysel olarak insan, Ay ve gezegenlerin etkisindedir. Ay, yüzyıllar boyunca insan davranışları üzerindeki etkisiyle bilindi. Gezegenlerin insanlar üzerinde yarattığı etkiler, kadim astrologlarca, astrolojik anlamları doğrultusunda tanımlanmaya çalışılmıştır. Bir bütün olarak insanlık Güneş’in etkisi altındadır. Güneş ile hizalanan bir gezegenin etkileri insanlık üzerinde daha geniş çaplı etki yaratır. Gezegenlerin Güneş ile hizalanmaları, açılar oluşturmaları, Güneş’te aktivite artışına sebep olur. Güneş aktiviteleri, Güneş-merkezli gezegen pozisyonlarıyla ilişkilidir. Volkan patlamaları ve depremlerde önemli bir faktör olarak gezegenlerin pozisyonları dikkate alınmaktadır.
Dünya, güneş rüzgarlarıyla oluşan elektron, proton ve diğer partiküllerden etkilenmektedir. Güneş rüzgarı, barındırdığı manyetik plazmanın yoğunluğuna ve hızına göre değişen büyük bir güçle dünyanın manyetosferine çarpar. Bu da manyetik alanda doğrudan değişimlere yol açmakta ve hassas insanlar üzerinde etki yaratmaktadır. Bu manyetik kutupsallık anında bazen öyle güçlü bir enerji salınır ki, büyük jeofiziksel olaylara sebep olmasının yanı sıra, insan DNA’sını etkiler ve evrimsel değişikliklere yol açar.
Bu güneş rüzgarları, gezegen pozisyonlarıyla çeşitlenmektedir. Gezegenlerin pozisyonları hava koşulları, gelgitler ve insan aktiviteleri üzerinde etkili olduğundan, bunların depremleri ve volkan aktivitelerini de etkilemeleri mümkün gözükmektedir. Bu, dünyanın manyetik alanıyla, gezegenlerin çekimsel etkileriyle, dönüş güçleriyle alakalı gözükmektedir. Bir olasılık daha ortaya konulmaktadır ki psikoloji doktorasına sahip Boston Üniversitesi’nde de profesörlük yapmış araştırmacı yazar Buryl Payne, buna Dönüş Gücü diyor. Payne’in gezegensel etkileri ve güneş-jeomanyetik aktiviteleri arasındaki bağlantılarını ve bunların hayatımıza yansımalarını inceleyen çok sayıda makalesi ve Plenatary Influences adlı çok güzel bilgiler içeren bir de kitabı var. Payne, bu kitabında Güneş-merkezli (Güneş-merkezli) bakışla, yani Güneş’i merkeze koyarak, gezegenlerin Güneş-Dünya ile ilişkilerini inceliyor ve bunların dünyasal sonuçlarına (depremler, volkan patlamaları, savaşlar) odaklanıyor.
Güneş-merkezli Haritalar
Güneş-merkezli haritalar Güneş’i, Güneş sisteminin merkezine oturtan bu nedenle alışılmış astroloji haritaları gibi merkez olarak Dünya’yı almayan astroloji haritalarıdır. Astroloji bilmiyor olmasına rağmen, gezegenlerin pozisyonlarının güneş lekeleri ve jeomanyetik fırtınaları etkilediği konusunda en önemli çalışmaları yapmış ve manyetik fırtınalara dair tahminleri son %90 gibi doğruluk oranına ulaşmış bir radyo teknisyeni olan John H. Nelson’ın bu çalışmalarından esinlenerek Güneş-merkezli (Heliocentrik) haritalarla çalışmaya başladım. 2008 yılında satın aldığım Financial Astrology kitabında, yalnızca finansal tahminlerle ilgili olarak değil, aynı zamanda tarım, hava koşullarındaki değişimler, güneş aktiviteleri ve jeomanyetik aktivitelerin tahmininde de Güneş-merkezli haritalardan istifade ediliyordu. Daha sonra ulaştığım kaynaklar da bana doğru yolu takip ettiğimi gösterdi. Buryl Payne’nin 2010 Ağustos ayında yayınladığı Planetary Influences adlı kitabında verdiği tarihler, benim öngörülerimle örtüşüyordu ve Güneş-merkezli haritalarla çalışmaya devam etmem konusunda beni cesaretlendiriyordu. Haziran 2010’da yayınlanan “Büyük Uyanış” kitabımda, Temmuz 2010’da yayınladığım “Güneş Aktiviteleri ve Biz” yazımda, UzmanTV ile Haziran 2010’da çektiğimiz videolarda bu konuyla ilgili tahmin etme, uyarma ve bilgilendirme amaçlı hazırlanmış olan bu çalışmalarıma aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
http://www.astrolojiokulu.com/yazi-detay.asp?makaleID=383
http://www.uzmantv.com/2010-yaz-aylarinda-gunes-aktiviteleri-dunyayi-nasil-etkileyecek
http://www.uzmantv.com/2010-yaz-aylarinda-gunes-aktiviteleri-sagligimizi-nasil-etkileyecek
Güneş-merkezli (Güneş-merkezli) bakış, bizim kullandığımız ve gezegenleri bizim bulunduğumuz yerden gördüğü şekliyle, yani Yermerkezli (Jeocentrik) bakışla gezegenleri gördüğümüzden farklı yerlerde görmemize neden oluyor. Şüphesiz bizler Güneş’te değil, yeryüzünde yaşıyoruz. Bu yüzden doğal olarak haritaları Yermerkezli çıkartıyoruz. Peki, Güneş-merkezli harita çıkartmamızın nasıl bir faydası olabilir?
Güneş-merkezli haritalarla Güneş’e göre gezegen dizilimleri daha kolay görülebilir. Güneş-merkezli bakışla, gezegenlerin Güneş üzerindeki etkilerini daha açık görebilmemiz ve bu etkilerin sebep olduğu Güneş aktivitelerinden ve dünyamıza yansımalarından kaynaklanan doğal felaketler, savaşlar gibi dönemsel olaylar hakkında zamanlama yapmamız mümkün olabilir. Zira daha önce de bahsettiğim gibi, gezegenlerin Güneş ile aynı hizada olması (Güneş merkezli gezegen kavuşumları, iki gezegenin birbiri ile aynı boylamda – aynı düşey düzlemde sıralandıklarında gerçekleşir) Güneş aktivitesini ve dolayısıyla jeomanyetik aktiviteyi etkiler, bu da Dünya’mızda hava şartlarının değişmesine, gerginliklere ve hastalıklara neden olabilir. Güneş-merkezli haritadaki gezegenler yerleşimleri, toplumsal aktivite ve eylemlerimizi, birbirimizle uyumumuzu ve bunun Güneş üzerindeki yansımalarını daha rahat anlamamıza yardımcı olabilir.
Güneş-merkezli haritalarda, Güneş’ten baktığımızdan, Güneş yerine Dünya vardır ve gezegenlerin pozisyonları Güneş’e göre yer-merkezli boylamlarla (burç yerleşimi) gösterilir. Bu nedenle güneş-merkezli hartalardaki gezegen pozisyonları, özellikle hızlı hareket eden gezegenler için, ama yavaş hareket edenler için bile, alışılmış yer-merkezli haritalardakinden değişik olacaktır. Genellikle hızlı hareket eden gezegenlerin bulunduğu burç ve derecesi farklı görülür.
Öte yandan, Güneş-merkezli sistemde, örneğin Güneş’le karşıt açı yapan Venüs gibi, Yer-merkezli haritada hiç göremeyeceğiniz açı kalıplarını da verebilir. Merkür ve Venüs Güneş’e Dünya’dan daha yakın olduklarından ve Güneş’in etrafında Dünya’dan daha hızlı döndüklerinden, Yer-merkezli haritalardaki pozisyonlarıyla Güneş-merkezli haritadaki pozisyonları en çok değişen gezegenlerdir.
Yer-merkezli haritalar Dünya’yı referans aldığı için bu haritalarda Dünya bir glif olarak gösterilmezken, Güneş-merkezli haritalar Güneş’i referans aldığı için, bu haritalarda Güneş glif olarak gösterilmemektedir. Ama Güneş’in glifi her halükarda Dünya’nın glifinin tam karşısında yer alıyor olarak düşünülmelidir. Bu haritalarda Ay da glif olarak yer almamaktadır. Haritalar belli bir lokasyona göre çıkartılmamış, saat olarak gün ortası referans alınmıştır. Bu haritalarda ASC ve MC, evler ve burçlar yoruma katılmamakta, sadece gezegenlerin birbirlerine ve Güneş’e göre pozisyonları ve gezegenlerin geleneksel anlamları üzerinden değerlendirme yapılmaktadır.
Bir örnek harita ekleyerek, yazımın ikinci bölümünü tamamlıyorum. 22 Eylül 2010 tarihi için çizilmiş bu haritada Dünya-Jüpiter-Uranüs aynı boylamdadır (sol orta bölümdeki üç gezegen) ve burada gösterilmemesine rağmen Güneş bunların tam karşısındadır. Merkür, bu dizilime yaklaşık 90 derecelik açı yapmaktadır (toleransı 5 derece alıyorum). Satürn ile (sağ ortada) Plüton arasında (en üstte ortada) yaklaşık 90 derecelik açı vardır. Mars ile Neptün-Kiron ikilisi arasında yine yaklaşık 90 derecelik açılar vardır. Bu etkin gezegen dizilimleri, 21-24 Eylül tarihleri arasında Güneş/Jeomanyetik aktivitenin etkinleşeceğini gösterebilir.
Dizilim Jüpiter’i de içerdiğinden, insanlar duygularını daha abartılı ortaya koymaya yatkın olabilirler, fanatikçe davranabilirler ve dizilim Uranüs’ü de içerdiğinden, ortalık her zamankinden daha hareketli ve kaotik olabilir, insanlar daha heyecanlı, stresli, saldırgan ve asi hissedebilirler. Bu dizilimler sonucu ortaya çıkacak jeomanyetik dengesizlikler, insanlar üzerinde baskı oluşturacağından, insan eliyle yapılacak eylemler çok yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Terör artabilir. Jüpiter-Uranüs yakınlaşması zamanlarında, kasırga ve tornadolar gözlemlenmiştir. 21-24 Eylül arasındaki tarihlerde, özellikle Pasifik’te, ABD kıyılarında sert fırtınalar, kasırgalar meydana gelebilir. Dizilime sert açı yapan Merkür, iletişimsel sorunlar da yaşanabileceğine, Uranüs ile sert açısı, işin elektriksel veya teknolojik boyutunu da işin içine katıyor.
21 Eylül’den itibaren hissedilecek ve 22 Eylül’de etkinleşecek sert etkiler bir gün sonra, 23 Eylül’deki tam dolunay zamanında, Ay Jüpiter ile dizilimdeyken maksimumda hissedilecek. Güneş aktiviteleri ve jeomanyetik aktiviteler muhtemelen yüksek olacak. İletişimsel aksamalar, hatalar, yanlışlıklar yüzünden sorunlar yaşanabilir. Ay dolunay halinde olduğunda da jeomanyetik fırtınaları tetiklemektedir. Astroloji’de Dolunay zamanları, gergin enerjilerin boşaldığı zamanlardır. Tıpkı gökyüzünde Ay’ın ışığının her şeyi aydınlatması gibi, şimdiye kadar karanlık noktalar aydınlanır ve her şey meydana çıkar. Ak koyunla kara koyunun ayrıldığı zamandır. Stresli bir zaman dilimidir. Hayatımızda kararlar aldığımız, özellikle kendimizle hesaplaştığımız bir dönem olarak önem taşır. Ama aynı zamanda tarafsızlık, objektiflik, bilinçlilik söz konusudur. Başkalarıyla birlikte hareket etmeye, dayanışmaya, paylaşmaya açık olmalı, onların bize neler söylediğine daha fazla dikkat etmeliyiz. Kendi projelerimize başkalarını da dahil edebiliriz. Verimli ve enerjik bir dönemdir. Kapasite ve yaratıcılık yüksektir. Önemli ürünler ortaya koyulabilir. Fakat sancılı geçişler yaşanması gerekecektir.
Pek tabii ki dizilimde başrol oynayan Jüpiter-Uranüs ikilisi, son derece yaratıcı, ürün-icat-keşif ortaya çıkarma şansı veren, bireysel ve kolektif farkındalığı ortaya çıkartıcı özellikler de taşıyor. Jüpiter’e özgü genişlemeci ve yüceltici arketipsel etki, özgürleştirici ve yenilikçi radikal ve ani değişimlerle karakterize olan Uranüs ile etkileşim gösterir. Bu iki gezegen arasındaki ana açılar tarih boyunca insanoğlunu özgürleştiren ve yaratıcılığını gözler önüne seren, birer dönüm noktası niteliği taşıyan dönemlere tekabül etmektedir.
Yarın yayınlayacağım üçüncü ve son bölümde, geçmişteki etkin gezegen dizilimleri ve sonuçları üzerinden örneklemeler yaparak, yakın gelecekte etkin olacak gezegen dizilimleri ve muhtemel Güneş/Jeomanyetik aktivitelerini tahmin etmeye çalıştığım haritaları ekleyerek bu yazı dizisini tamamlayacağım.
Öner DÖŞER
20 Eylül 2010, Pazartesi
ASTROLOJİ OKULU
Kaynaklar
Dr. Buryl Payne, Planetary Influences, Ağustos 2010
Dr. Percy Seymour, The Mountain Astrologer, The Scientifik Basis of Astrogy, 1998
LCdr. David Wiliams, Financial Astrology, AFA, 2004
Michel Gouquelin, The Cosmic Clocks, Granada Publishing Ltd., 1973
Mitch Battros & Tony Stubbs, Solar Rain, Earth Changes Pres, 2005
Öner Döşer, Büyük Uyanış 2012, Doğan Egmont Yayıncılık, Haziran 2010
Rex E. Bills, The Rulership Boook, American Federation of Astrologers Inc., 2001