Dünya Ana’ya Saygı
Değerli bir takipçim, Büyük Uyanış kitabıma atıfta bulunarak bir video paylaştı benimle. İzledim ve çok da etkilendim. Kitabımda yer verdiğim ve dikkat çekmek istediğim pek çok konu başlığı, bu videonun ana temasında yer alıyordu.
http://pleiades.biz/index.php/manyetik.
Bu videoda beni en çok verilmek istenen ana mesaj ilgilendiriyor: Dünya Ana ile bağımızın ne kadar önemli olduğu. Günlük koşturmalar içerisinde, bazen de birbirimizle didişerek, asıl dikkatimizi vermemiz gerekenin ne olduğu konusundan uzaklaşan bizleri biraz olsun uyandıracağını umuyorum. Kitabımın 135. ve 136. sayfalarından aynen alıntı yapıyorum…
“Hopi Kızılderilileri gibi bazı Amerika yerlileri de, çevremizin ekolojik dengesini devam ettirmek için, insanın vazifesinin “Dünya Ana’nın sırtında dengede yürümek” olduğunu vurguluyorlar. Aksi takdirde, onların spiritüel tradisyonlarına göre, Dünya Ana, kendini savunmak amacıyla Hopiler’in Büyük Arınma’sında olduğu gibi, çekilmez insanın yükünden kurtulmak için harekete geçebilir.
Amerikan yerlileri, Dünya’ya annemiz gibi davranmamız gerektiğini söylerler. Dünya Ana’ya saygı gösterirsek, o da bizim ihtiyaçlarımızı karşılar. Hopiler, Dünya Ana ile uyum içinde yürüme temeline dayalı geleneksel, barışçıl ahlak anlayışlarını günümüze kadar muhafaza etmiş, kutsal topraklarında kalmayı başarmış, sakin ve zirai hayat tarzlarını devam ettirecek ihtiyaçlarını temin etmiş bir kabile olarak bize önemli bir örnek teşkil etmektedirler.
Hopiler gibi, İnkalar’ın vebugün de yaşamlarına devam eden pek çok kadim yerli halkın, kendi çevrelerinde birlik ve uyumu sağlama yöntemleri, etraflarındaki her şeyi kutsal olarak görmekti. Onlar, Dünya’nın da bir canlı olduğuna inanırlar. Yani, her şey içinde bir ruh vardır. Onların öğretileri, bütün yaşam türlerinin içten birbirine bağlı olduğunu söyler. Her şey bir bütünün ve yaşayan organizmanın bir parçasıdır ve her parça, bütünün hayatta kalması için hayati önem taşır. Bir yaşam türünün sonu, bir başkasının zorluk çekmesi demektir. Ve bu zorluklar fazlalaşırsa, bütün, iyileşemeyecek derecede zarar görür. Bu yüzden onlar, doğadan sadece hayatta kalmak için gerektiği kadarını alırlardı. Bir hayvan avlandığında, parçaları insanlar arasında eşit olarak paylaşılırdı. Eğer büyük bir hayvansa, eti daha sonra yenmek üzere güneşte kurutulur ve bütün eti yenir, israf olunmazdı. Derisi, insanları örtmek, barınmalarını sağlamak için kullanılırdı. Paylaşmak, kültürlerinde çok önemli bir şeydi.
Geleneksel yaşam tarzlarında en önemli şeyleri yeterince yiyecek, içecek ve ateşlerinin olmasıydı. Toprak onlara en temel ihtiyaçlarını verir, onlar da bu dünyanın bir parçası oldukları için teşekkür eder, dua eder ve ayinler yaparlardı. Bizim, bugün, çok daha kültürlü olduğumuzu iddia etmemize rağmen onlar, bu gezegeni hayatta tutmanın sorumluluğunu bizden çok daha iyi taşımaktaydılar. Hayvanlar, bitkiler ve tüm canlı türleriyle paylaştıkları sürece, Dünya Ana’nın güzelleşeceğini; yaşam güzel olduğunda, dünyanın nimetlerini yaşayabileceklerinin farkındaydılar. Bu toprakta, bu dünyada mütevazı yaşamak gerektiğini, tamamen tabiata bağlı olduklarını, ağaçlar, bitkiler, hayvanlar olmadan hayatta kalamayacaklarını bilirler ve onlara saygı gösterirlerdi. Onları ailelerinin bir ferdi gibi görürlerdi.
Bugün de halen doğada bozulmadan kalmış bazı alanlarda teknolojiden, bencillikten, hırslarından uzak kalmış sadece bir avuç insan yaşıyor. Binlerce yıldır uygulanan, neredeyse hiç değişmemiş bir yaşam tarzını sürdürüyorlar. Zamanın sınırından geçmiş ve onların doğal çevreleriyle uyum içerisinde yaşamasını sağlayan bir yaşam biçimini sürdürüyorlar. Bunlar yıllardır nesilden nesle geçen ve yaşam bilgeliğinin aktarıldığı son insanlar olabilir. Bizler, bu geleneksel yaşam tarzından çok şey öğrenebiliriz. Ya da bunu öğrenmez, Dünya Ana’ya saygısız davranmaya devam eder, kendi kültürümüzü ebediyen kaybedebiliriz. Bu tamamen bizim seçimimiz!”
Öner DÖŞER
Büyük Uyanış, 2012 Öncesi ve Sonrası
Doğan Egmont Yayıncılık
Haziran 2010,