21 Aralık 2012 Dünyanın Sonu Değil! IV. Bölüm
Pek çok araştırmacıya göre 21 Aralık ile ilgili kehanetlerin asıl anlamı, insanlığın evrim sürecinde, bu tarih sonrasında yeni gireceğimiz dönemde büyük bir “Uyanış” yani sıçrayış göstereceğidir. İnsanoğlunun daha yüksek bilinç seviyesine ulaşabileceği, algıların değişeceği ve artacağı bir yükseliş sürecinde ilerliyoruz. Maya kültürü konusunda saygın araştırmacılardan biri olarak kabul edilen John Major Jenkins’e göre büyük değişimleri ve yenilenmeyi ifade eden Galaktik Dizilim sürecine 1980’den itibaren girdik ve 2016 yılına kadar bu süreç içerisinde olacağız. Konuyu batı astrolojisi yönünden ele aldığımızda 2012 yılında etkisi iyice belirginleşen ve 2016 yılına kadar da etkisini gösterecek olan, sembolik anlamda değişim ve dönüşümleri ifade eden Uranüs-Plüton döngüsünün ilk dördün fazının en kritik aşamasından geçiyor olacağız ki bu da önemli değişim ve dönüşümlerin en etkin döneminde olduğumuzu göstermektedir. Bunu bir nevi “geçiş dönemi” olarak görebiliriz. 21 Aralık 2012 bu geçiş döneminde çok önemli bir açılım noktasıdır. 21 Aralık 2020 tarihinde Kova burcunun ilk derecesinde gerçekleşecek Jüpiter-Satürn kavuşumu da bu geçiş sürecinin bir diğer önemli açılım noktasını oluşturmaktadır. Yani gerek Mayalar ve bazı diğer kadim uygarlıklar, gerekse batı astrolojisi bize önemli bir süreçte olduğumuzu göstermektedir.
Gezegensel döngüler bize bu dönüşüm ve değişim sürecinde ilerlerken, sancılı ve zorlayıcı bir dönemden geçiş yapacağımızı göstermekte. Zorluklar olmadan gelişme olmaz. Tarih bizlere, her güç için karşıt bir güç bulunduğunu, her negatif için bir pozitif bulunduğunu öğretmektedir. Bu insanoğlunun tekamül sürecinin bir parçasıdır. Dünya üzerinde gerçekleşen birtakım doğa olayları ve değişimler, gezegenimizin yaratılışından bu yana devam etmektedir. Bu geçiş döneminde de, yıkıcı doğa olayları yaşanabilir; sosyal kaos ve savaşlar da… Bunlar içinde bulunduğumuz geçiş döneminin ortaya çıkaracağı etkenlerdendir. Alıştığımız düzenimizde ekonomik ve fiziksel değişimler oluşması şüphesiz bizleri zorlayacaktır. Bu değişimler, değişimlerin ne kadar sert veya ılımlı yaşanacağı, bizim eylemlerimiz ve yaklaşımlarımızla da ilgilidir. Değişimin tamamlanması için fedakarlıklar yapmamız gerekecektir. Materyalist düzenin değişmesi gerektiği, apaçık ortadadır. Bu değişim gerçekleşirken, dünyamız üzerinde nasıl yaşadığımızı, kaynaklarımızı nasıl kullandığımızı da gerçekçi bir biçimde gözden geçirmemiz, İlahi Düzen’in farkına varmamız, kendimize çeki düzen vermemiz gerekecektir. Aksine davranmamız, kaosu, krizi ve yıkımı da beraberinde getirecektir. Daha barışçıl ve sürdürülebilir bir yaşama kendimizi açmalı; sevgi, saygı, hoşgörü, paylaşma, şükretme ve merhamet gibi kavramların ulviyeti içerisinde bütünleşmeyi başarmalıyız.Artık aldırmazlığı ve bencilliği bir kenara bırakmamızın, kolektif bilincin gerçek gücünü ortaya koymamızın, birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmemizin zamanı gelmiştir. Bu, çağlar öncesinden bugünü işaret eden Mayaların bize ilettiği basit ve açık bir mesajdır. 21 Aralık’ta gireceğimiz periyodu “Bir amaç için bir araya gelme” olarak nitelendirmişlerdir.
Maya Uzun Sayım takviminin bir döngüsünün tamamlanıp, yeni bir döngüsünün başlamakta olduğunu gösteren 21 Aralık 2012 tarihi önemli bir açılım sürecinin bir nevi “başlangıcı” olarak görülebilir. Ama hemen bu tarihte tüm dünyayı bir anda değiştirecek fiziksel ya da görünür olaylar silsilesi gerçekleşmesini beklemiyorum. Her şeyin bir günde olup biteceğini, gelişim sürecimizde bir anda hepimizin aynı düzeyde tekamül göstereceğini de düşünmüyorum, bir anda her şeyin pürüzsüzce akacağı Altın Çağ’a gireceğimizi de. Bazı kişilerin kurtulma, kurtarılma veya seçilme beklentisi içinde, 21 Aralık 2012’yi beklediğini medyadan üzülerek takip etmekteyim. Bu tarihte kimileri İsa’nın yeryüzüne ineceğini düşünmekte; kimileri kurtarıcı bir Mehdi beklentisinde; kimileri de, aramızdan seçilmiş olan bazı insanların, uzaylılar tarafından kurtarılacağının beklentisinde. Mehdi, İsa, Deccal kavramlarına ben de inanıyorum. Bunlar dini kaynaklarımızda açıkça belirtilmekte. Dünya dışı varlıkların ya da yaşamların var olduğu düşüncesini de yadsımıyorum. Şu koskoca, sonsuz kainatta tek başına olduğumuz düşüncesi bana sığ geliyor. Ama 21 Aralık 2012’nin astrolojik haritasından örnekle yola çıkarsak, Balık burcundaki Neptün-Kiron kavuşumunun Jüpiter ile kare açısının, beklentiyi yükselten ve hayal kırıklığı yaratan bir yönünün olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu kritik süreçte sahte kurtarıcılar da türeyecektir. Her şeyden önce, kurtulmamızı gerektirecek kritik bir durum yok ve kurtarıcılara ihtiyacımız da yok. Dünyamızı, çevremizi daha yaşanır hale getirmek, daha mutlu ve ideal bir geleceğe ulaşmak aslında en çok bize bağlı. Biz pozitif yönde değişirsek, çevremiz de pozitif yönde değişecektir.
Astrolojik olarak Kova Çağı’na girmekte olduğumuz bu süreçte amaç birliği, toplumcu ve evrensel düşünce, birlikçi bilinç, eşitlik ve adalet duygusu giderek güçlenecektir. Zihinsel perdemizin ortadan kalkacağı, çağımızın değer ve varsayımlarının değişime uğrayacağı bir süreçteyiz. İnsanın gelişmesine, evrensel prensipleri anlamasına mani olan hallerin ortadan kalkması, beynin daha fonksiyonel kullanılması mümkün olacak. Farklı yaşam formlarını ve bilinç düzeylerini hızlı bir şekilde keşfetmeye başlayacağız. Düşük bilinç düzeyinden kaynaklanan tüm çatışmalar, zaman içerisinde çözüme ulaşacak. Gerçek yeteneklerimizi keşfedip, onların kapasitesini genişletme, yüksek idrake ulaşma fırsatımız olacak. Zihnin özgürleşeceği, böylelikle insanoğlunun gelişimine ve evrensel prensipleri idrak etmesine engel olan hallerin ortadan kalkacağı, beynin daha fonksiyonel kullanılabileceği zamanlar çok uzak değil.
Gerçek bilgiye ulaşacağımız, her şeyin aslında tek bir kaynaktan türediğini akılcı bir şekilde idrak edeceğimiz bir çağa giriyoruz. Toplum için iyi ve faydalı insan tipi ortaya çıkacak ve böylelikle insan kemaline ulaşacak. Bu insan tipini, tasavvuftaki ifadesiyle “İnsan-ı Kamil” olarak nitelendirebiliriz. Azizüddin Nesefi’nin “Kamil İnsan” tarifi şöyledir: İyi sözler, iyi hareketler, iyi ahlak ve bilgi. Burada bahsedilen değerler arasında etik davranışların yanı sıra bilginin de olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bilgi ile kastedilen, sadece teknolojik veya bilimsel konularla sınırlı değildir. Bilgi aynı zamanda Allah’ın yarattığı mükemmel sistemi idrak etmek, kainatın işleyiş kurallarını öğrenmek, tekamülün amacının farkında olmak, ona bilinçli bir şekilde katılmak ve hizmet etmek içindir. İnsanın ruhunu tatmin edecek ve içindeki boşluğu dolduracak olan şey de işte budur. İlahi birliğin, evrensel sevginin ve varlığın sonsuz birliğinin farkına varmalı, kader yolumuzu çizen, evrenin ve alemlerin hareketlerini ve bunların dünyamızdaki hayatla bağlarını düzenleyen, hayatımızın manasını ve amacını kavramamamıza yardımcı olan, karanlık yolumuzu aydınlatan ilahi kanunların farkına varmalıyız. Manevi ve insani değerlerin günlük hayatımıza daha fazla girmesi; alçak gönüllülük, vericilik ve affedicilik gibi kavramların tekrar kazanılması, içinde bulunduğumuz bu zorlu sürecin üstesinden gelmemizde, olgunlaşmamızda ve en önemlisi toplu tekamül sürecimizde çok önem taşımaktadır.
Artık birbirimize ve yaşadığımız dünyaya karşı çok daha duyarlı olmalıyız. Sevgi ve saygı içerisinde olmayı, hoşgörülü davranmayı, merhamet göstermeyi, paylaşmayı ve en çok da şükretmeyi öğrenmeliyiz. Hayvanlara, bitkilere, etrafımızdaki canlı veya cansız tüm nesnelere sevgiyle yaklaşmalı, iyi davranmalıyız. Bu dünya hepimizin! Onun üzerinde zaten kıt olan kaynakları kullanımına daha bilinçli yaklaşmalıyız. Gelecek nesillere bırakacağımız bu güzel Dünya’nın nimetlerini, bencilce tüketmemeliyiz. Paramızı nasıl ve ne için harcadığımızdan başlayan, yiyecekleri ne şekilde tükettiğimize, enerji kaynaklarımızı ne kadar tasarruflu kullandığımıza, çevreyi ne kadar koruduğumuza kadar uzanan yelpazenin merkezinde biz, kendimiz duruyoruz. İnsan tercih hakkı bulunan bir varlıktır. Seçimlerimizin, ilerlemekte olduğumuz bu kadersel süreci etkileyebileceğine inanıyorum. Bunu Allah’ın yazdığı kader çizgisinin aşılabileceği anlamında kesinlikle kullanmıyorum. Onun bize vermiş olduğu seçim hakkını doğru kullanarak, vaad edilmiş güzel zamanlara ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Karl Marx’ın bir sözünü hatırlatmak istiyorum:“Bir teori kitleleri etkilediği zaman bir maddesel güç haline gelir”. Bu şartlarda 2012’yi bir felaket yılı değil, krizlerle birlikte gelen mecburi dönüşümün beraberinde getireceği olanakların ve fırsatların yılı olarak görmemiz, zorlukların ardından ferahlatıcı bir dönemin geleceğini idrak etmemizin büyük önemi var.
Kişisel olarak 21 Aralık 2012 tarihini bilincin evriminde bir geçiş noktası, büyük kozmik fırsat penceresi olarak görüyorum. Bu pencereden, artık pasif bir şekilde beklenen geleceğin değil; aktif katılım gösterip, olması arzu edilen geleceğin ne olabileceğine bakmalıyız. Olası bir dünyaya değil, çocuklarımızın yaşamasını istediğimiz, en yüksek, en ideal geleceğe odaklanmalıyız. Olası gelecekte, ozon tabakasındaki deliğin iyice büyüyeceğini, nükleer savaşlar ve küresel felaketler sonucunda yeryüzünün yaşanmaz hale geleceğini, kaynaklarımızın tükeneceğini öngörenler var. Bizim için her türlü nimetlerle donatılmış, biz insanoğlunu beslemiş, tekamül sürecimizde bize ev sahipliği yapmış bu güzel Dünya’mızı böyle bir mahvoluşa terk mi edeceğiz? Diyelim ki teknolojimiz çok gelişti ve uzayın başka yerlerine topluca seyahat edebilecek düzeye eriştik. Dünya’yı tükettik, kendimize başka bir gezegen bulalım deyip, çıkıp gidecek miyiz? Neden bunu yapmak yerine, elimizdekini daha iyi kullanmaya, olumsuzlukları iyileştirmeye çalışmayalım? Bence ebedi mutluluğa kavuşmak istiyorsak, onu dünyanın dışında değil, dünyanın içinde aramalı, bir zamanlar onun içerisinde mutlu yaşamış kadim atalarımızın zamanlarındaki haline geri dönebilmesi için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz…
-SON-
Öner DÖŞER
20 Aralık 2012
Astroloji Okulu, Caddebostan