Büyük Uyanışın Merkezi: İSTANBUL
4 Ocak 2011 tarihindeki parçalı Güneş tutulması Avrupa, Asya ve Orta Doğu’daki pek çok önemli ülkeden, Kahire, Kudüs, Tahran gibi önemli kentlerden gözlemleneceği gibi Türkiye’den de, bu yazımda özellikle dikkat çekmek istediğim İstanbul’dan da gözlemleneceğinden, bizler için özel önem taşımakta.
Tutulma anına yönelik astroloji haritaları, ülkelerin başkentlerinin koordinatlarına göre çıkartılır. Ben de prensip olarak böyle yaparım. Ama bu kez farklı bir şey gözüme çarptı. Tutulma anı için İstanbul’a göre çıkartılmış astroloji haritasında, Ankara’ya göre çıkartılmış haritadan farklı olarak, Balık burcunun son dereceleri yükselmekteydi ve neredeyse aynı dakikada denilecek kadar yakın duran Jüpiter-Uranüs ikilisi tam da doğu ufkuna denk geliyordu…
Yükselen derecesine çok yakın yerleşimde olan Jüpiter-Uranüs kavuşumu, beklenmedik durumlarla karşılaşmaya ve bundan geniş çaplı etkilenme riskine, fırtınalara, sular ve denizlerle ilgili sorunlara, sel baskınlarına işaret edebilir. Bu tahmin astrolojik olarak hiç de yanlış olmaz. Jüpiter Uranüs döngüleri, tarihteki büyük kasırga ve fırtınalarla örtüşmektedir. Hatta birileri çıkıp, bu tutulmanın İstanbul depremini tetikleyeceğini de söyleyebilir! Hele de İstanbul’a göre çıkartılmış bu haritada Jüpiter-Uranüs ikilisi haritanın Dip Noktası’na, yani temel ve topraklarla ilgili alanına doksan derecelik açıda ise, Güney Ay Düğümü bu haritanın 4. evine düşüyorsa ve tutulma buradan gözlemleniyorsa…
Ama tüm bunlardan çok farklı bir perspektiften bakarsak, tutulma anında Jüpiter ve Uranüs’ün aynı derecede ve neredeyse tam da aynı dakikada olmaları ve haritanın doğu ufkuna denk gelmeleri, yani tutulma anında ufuk çizgisinden birlikte doğuyor olmaları, buradaki büyük aydınlanmayı ve büyük uyanışı da gösteriyor olabilir mi? Bence EVET!
Bu yerleşim, 2011 yılıyla birlikte, son zamanlarda hızlı bir biçimde yitirmeye başladığımız yaratıcılık, bilgelik ve maneviyatla dolu değerlerimizi geri kazanmaya başlayacağımızı işaret ediyor olabilir mi? Bence EVET!
Bu yerleşim bize İstanbul’un rehberlik vizyonunun belirginleşeceğini göstermekte. 4 Ocak 2011’deki bu güneş tutulması İstanbul’un gerçek cevherini yeniden keşfetme, bu bölgede yaşayanlar için hayata farklı bir perspektiften bakmaya başlama zamanı. Tutulma esnasında bu ikilinin ufuk çizgisinde Balık burcunda yükseliyor olmasını:
• Ruhsal büyüme, yüksek zihinsel aktivitelerle bilgi paylaşılması ve bilgeliğe yönelme
• Alışılmışın dışında ruhsal deneyimler yaşanması, farklı ve yabancı şeyler-olaylarla karşılaşılması
• Eski kalıpları kırma isteği ve baskılardan kurtulma, sınırları aşma ve özgürlük arzusunun artması, yenilenme ve reformlar
• Yaratıcılığın yükselmesi şeklinde okuyabiliriz.
Müzik ve diğer sanatlarda zengin yaratıcılık patlamaları, radikal düşünce akımları, kültürel, teknolojik, bilimsel alanlarda hızlı gelişmeler, Jüpiter Uranüs kavuşumlarının karakteristik özellikleridir ve Balık burcu da tüm bunların ortaya çıkabilmesi için yaratıcı ve hayal gücü yüksek, uçsuz bucaksız bir alan sunar. Jüpiter-Uranüs döngüleri ile karakterize dönemlerde Jüpiter’in daha yüksek idealler, kültür, sanat, bilim, felsefe, yüksek öğrenim, daha geniş bir anlayış, kültürel ve entelektüel vizyonun genişlemesi, diğer kültürlere açılma ve bakış açılarının genişlemesi gibi kültürel boyutları genişletici ve yüceltici etkisi görülmektedir. Böylelikle Jüpiter Uranüs döngülerinin, yukarı doğru ve genişlemeye doğru bir yön izleyen, parlak zirvelere ulaştıran, ani özgürlükler ve yaratıcılık dolu beklenmedik dünyalara ulaşmayı sembolize eden bir çizgi izlediğini söyleyebiliriz. İşte İstanbul da bu yıldan itibaren belirgin bir şekilde yaratıcılığın, idrak ve aydınlanmanın merkezi olması konumunu geri kazanacaktır.
Dolunayın Altındaki Verimli Bahçe
4 Ocak 2011’deki gerçekleşecek güneş tutulması esnasında Jüpiter ve Uranüs’ün neredeyse tam olarak birleştiği Balık burcunun 28. derecesinin Sabian sembolü karşılığı “A fertile garden under full moon” olarak geçer. Yani “Dolunayın altındaki verimli bahçe”. 21 Aralık 2010 tarihinde gerçekleşen dolunay ay tutulması Türkiye için çok önemli gelişmeleri işaret ediyor. Bu tutulma kendi içimizdeki cevherlerimizi yaratıcı ve verimli ortaya çıkartacağımız zamanların geldiğini işret etmekteydi.
4 Ocak 2011’de gerçekleşecek güneş tutulması esnasında izdüşümü tam İstanbul üzerine düşen Jüpiter Uranüs kavuşumu da yeni bir enerjiye yol açan verimli bahçenin İstanbul olduğunu gösteriyor. İstanbul hakkında şimdiye dek farkında olmadığımız çarpıcı şeyleri açığa çıkartabilir, gerçek içsel hazinemizi yeniden keşfedebiliriz. Aslında bu şehrin bizlere taşıdığı en büyük miras, para pul değildir. Bu miras manevidir. Yurdumuz büyük evliyaların, bilgelerin, alimlerin yetiştiği mistik bir karakteristiğe sahiptir. Neptün’ün balık burcuna geçişiyle birlikte, yapacağımız en iyi iş, bu mistik karakteristiğimizi ortaya çıkartmak, insanlığın gelişmesine, bir an önce gerçek uygarlığa erişmesine hizmet etmektir. Kişisel kanımca ve araştırmalarıma göre ülkemiz, özellikle de İstanbul, 2012 sürecinde tüm dünya için ÖZEL önem ve anlam taşımaktadır. Kadim şehrimiz, önemli bir ruhsal merkez üssüdür.
1 Temmuz 2011 tarihinde, astrolojik açıdan Türkiye için çok önem taşıyacak bir güneş tutulması daha gerçekleşecek. Bu tutulmanın bulunduğu Zodyak derecesinin, Türkiye astrolojik haritasının Yükselen derecesine ve buraya yakın yerleşimdeki Plüton’un üzerine düşüyor olması, tam anlamıyla bir yeniden yapılanma, köklü bir değişim imajı veriyor.
Yengeç yönetimindeki şehirlerin arasında İstanbul (eski adıyla Constantinople) da vardır. Bu şartlarda, geçtiğimiz iki yıldır Yengeç burcuna denk gelen diğer tutulmalar gibi bu tutulma da Türkiye için, özellikle de İstanbul için özel önem taşımaktadır. İki yıldır bunu yazıyorum ve 2011 yılı genelinde de, yine İstanbul’un siyasal, stratejik, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan büyük önem taşıyacak olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim yeniden yapılanma içerisinde, İstanbul ayrı bir önem taşıyacak; ayrı bir merkez, sanki kendine özel uygulamaları olan bir kent haline gelecek.
Dünyanın Önemli Spritüel Merkezlerinden Biri Olacağız
Türkiye astrolojik haritamızın gelecek hedeflerimiz, dışarıdan nasıl gözüktüğümüzü, yönetim ve başarımızı temsil eden alanında Balık burcu bulunmakta. Transit Neptün 4 Nisan 2011’de Balık burcuna giriş yapacak…
Neptün, yüksek bilincin kaynağıyla aramızda bağlantı sağlayan kozmik anten gibidir. Genel olarak inançlarla, manevi ve ruhsal değerlerle ilgilidir. İyi ile kötü, insanlarla insanüstü güçler arasındaki orta noktadır. Arındırma, maddecilikten uzaklaştırma, kalıpları ve formları çözerek aştırma, esnekleştirme özelliği taşır. Çift yönlü bir karakteri vardır; bir taraftan kaosu ifade ederken diğer taraftan da ruhsal anlayışı temsil eder. Sezgileri ve telepatiyi, bu sayede başkalarının ihtiyaçlarını hissedebilme yeteneğini arttırır. Maddi paylaşımlardan öte, manevi paylaşımlar ve bir olma, bütünleşmeye meyillidir. Neptün’ün getirdiği farkındalık, bize manevi değerlerimiz, ideallerimiz, inandıklarımız uğruna kendimizi adama yeteneği verir. Kendinden azaltıp, başkalarına vermek, paylaşmak gibi değerleri ön plana çıkartır. Neptün, maddiyatla değil, maneviyatla beslenir. Etkisi, paylaştıkça büyür…
Neptün’ün Türkiye astrolojik haritasının çok önemli bir alanında hareket edecek olması, 2011’de başlayan, ama asıl 2012 Şubat ayı sonrasında belirginleşecek bir biçimde Türkiye’deki ruhsal enerjinin gözle görülür bir biçimde yoğunlaşacağını gösteriyor. Yani Türkiye çok daha mistik özellikler gösteren bir ülke olarak tanımlanacak.
Pek tabii ki bu bir anda tamamlanacak bir süreç değil. 2012-2025 yılları arasına yayılıyor. Ama özellikle 2012-2013 yıllarında, dünyanın önemli spritüel kişileri, eğitmenleri, spritüel konularla ilgilenen kişiler arasında rağbet görmeye başlayacağını düşünüyorum. Bu durum, 11 Temmuz 2010 tarihindeki önemli Güneş tutulması civarında haritamızda Plüton-Venüs+Jüpiter-Uranüs arasındaki büyük üçgen açı kalıbını çalıştırarak devreye girmeye başladı aslında. Jüpiter’in Yengeç, Satürn’ün Akrep’te olacağı zamanlarda (2013-2014) Türkiye astrolojik haritasının su elementindeki gezegenleri arasındaki büyük üçgen (uyumluluk içeren bir açı kalıbı) tetiklenmiş ve bu özellikler iyice aktive olmuş olacak.
Tüm bunlar insanların sahip oldukları mistik veya ruhsal gücü daha net fark edebilecekleri bir sürece denk geliyor ve Türkiye bu enerjinin en önemli merkezlerinden biri olacak. Bunun oluşmasında, Türkiye astroloji haritasında en önemli cevherimiz olarak gözüken, ama yeterince öne çıkamamış olan dişil enerjinin doğal temsilcisi olarak geri planda kalmış ya da bastırılmış olan kadınlarımızın toplumsal hayata daha fazla katılmalarının önemi büyüktür. Bütünlüğü ancak bu şekilde sağlayabiliriz.
2012 yılında Satürn’ün Akrep burcuna, Neptün’ün Balık hurcuna geçiş yapacak olması, Türkiye’nin bu önemli geçiş sürecinde ne denli büyük bir rol oynayacağının açık bir göstergesidir. 14 Kasım 2012’de gerçekleşecek tam Güneş tutulması, ülkemizin bu süreçte oynayacağı önemli rolün ortaya çıkacağını göstermektedir. Bu tutulma esnasında transit Satürn Güneş’imizin üzerinde olacak ve tutulma derecesi, haritamızdaki Venüs-Jüpiter orta noktası üzerine düşecektir. Bunlar, ülkemizin hem büyük sorumluluklar alacağı, hem de bu geçiş sürecini doğru yönlendirmek açısından önemli şans ve fırsatlar elde edeceğini göstermektedir.
Ülkemiz astroloji haritasının Tepe Noktası’ndaki Balık burcunun yöneticisi olan Neptün Balık burcuna 2012 yılında tam olarak geçiş yapacak olması, ülkemizin dış görüntüsünün çok daha mistik bir havaya bürünmesine, hümanist amaçlarla tam bir “bir”lik ve bütünlük sağlanmasına aracı olacağına işaret edebilir. Bunu zamanla daha çok göreceğiz ve deneyimleyeceğiz…
Her koşulda su elementi burçlarda bulunacak Satürn ve Neptün, astrolojik haritamızda su elementi burçlarda bulunan Büyük Üçgen açı kalıbını çalıştıracak, ülkemizin çok daha farklı bir noktaya gelmesine imkan tanıyacaktır. Ama bunu hak etmek için çok çalışmalı, kendi içimizde arınmalı, temizlenmeli, yeni bir aşamaya geçmek için gerekli bilinçsel dönüşümü gerçekleştirmeliyiz. Unutmayalım ki zorlu Uranüs ve Plüton’un zorlu transitleri, haritamızın Mars derecesi üzerinde etki yaratacaktır. 2013 yılı bu bağlamda Türkiye için çok kritik bir yıldır.
Dünya barışına ve evrim sürecine katkıda bulunan mistik bir ülke mi olacağız, yoksa uluslararası büyük bir çatışmanın katalizörü mü olacağız? Seçimlerimiz, olayların nasıl gelişeceğini etkileyecektir…
21 Aralık 2010 Tam Ay Tutulması ve Mesajları
Ay tutulması derecesinin, astrolojik haritamızın tam da Ay derecesi üzerine düşmüş olması, pek çok diğer faktörlerin yanı sıra, olmazsa olmazlarımızın bazılarının değişeceği, tabularımızın yıkılacağı, bu bağlamda belki de şimdiye kadar bilmediğimiz şeyleri bilme, fark etmediğimiz gerçekleri keşfetme sürecinde olacağımızı da gösteriyor. Bunun yanı sıra, bastırılmış, geri planda kalmış gözüken dişil enerjimizin (sezgisel, bilge ve derin, alıcı ve yol gösterici yönlerimiz) ortaya çıkma, kendi içimizdeki gerçek cevherleri fark etme zamanlarında olduğumuza işaret ediyor.
Türkiye astroloji haritamızda en önemli cevherimiz olarak gözüken, ama yeterince öne çıkamamış olan dişil enerjinin doğal temsilcisi olarak geri planda kalmış ya da bastırılmış olan kadınlarımızın toplumsal hayata daha fazla katılmalarının zamanının geldiğini gösteriyordu. Bu yüzden, tutulmanın etkilerinin hızlı bir şekilde devreye gireceği 2011 yılı, tam bir transformasyon zamanı olarak görülmelidir. En yüksek bilinç düzeyine ulaşabilmemiz ve dönüşümü gerçekleştirebilmemiz için dişil enerjinin eril enerjiyle dengeye gelmesi gerekiyor.
Astrolojik haritamızda en zayıf unsur olarak gözüken Ay’ın üzerinde gerçekleşen tam Ay tutulması, dişil enerjiyi açığa çıkartmamız, korkuya ve endişeye odaklanmak yerine sevgiye odaklanmamız gerektiğini gösteriyor. Aksi takdirde davranırsak, birbirimizi hoşgörüyle karşılamaz, birbirimizin kuyusunu kazmaya çalışır, para veya mevki gibi çıkarlar uğruna birbirimizi hırpalamaya devam edersek, böyle sert transitler aldığımız bu süreçte büyük zararlar görebiliriz! İstanbul son zamanlarda materyalist, eril, dominant, baskıcı ve kontrole yönelik enerjilerin fazlasıyla yoğun olduğu hale gelmiş, İstanbul’luktan çıkmış durumda. Agresyon had safhada. Türkiye’de, özellikle de Türkiye’nin kalbi olan İstanbul’da, içimizdeki bastırılmış dişil enerjinin bir an önce açığa çıkması, dengeye gelmemiz lazım! Hiçbir şekilde bölünmemiz, enerji kaybına uğramamız gerekmiyor! Gerçek sevgiye dayanan bütünlenmelerde, bir arada olabilmek için kontrole ve baskıya ihtiyaç yoktur. Gerçek sevgi, annelerimizden aldığımız gibi, koşulsuz sevgidir. Bu zorlu geçiş döneminde, bizleri dengeye taşıyacak olan da yine onlardır: annelerimiz, kadınlarımız…
Kadınların sezgileri, erkeklerinkine nazaran birkaç kat daha güçlü. Ama erkeğin zihni korku odaklıdır. Limitlidir ve baskıcıdır işte tam da bu yüzden korkuyu yaratır, korku da stresi ve bu da bölünmeyi doğurur, bölünme çatışmayı beraberinde getirir, çatışma da şiddeti. Bütün bunlar şu anki realitemizdir…
Diğer tarafta, kadınlar bizi bu durumdan kurtaracak gerçek rehberlerdir. En önemli özellikleri, sevgi, iç görü, anlayış, merhamet, iç huzur ve yaşam veren özelliklerinden biri olan besleyici taraflarıdır. Bu özellikleri gerçek anlamda o kadar uzun süredir kullanılmıyor ki…
Bu önemli süreçte, sezgisel özümüzü ve en bilge, en derin tarafımızı temsil eden dişil enerjinin doğal temsilcisi olan kadınlarımız ivedilikle özgüvenlerini geri kazanmalı, mutlaka daha fazla ön plana çıkmalılar. Ama eril bir mentalite ile ve dominant olarak, diğerlerinin üzerinde baskı kurarak değil, dayanışma içerisinde olarak ve dayanışmaya vesile olarak. Kadınlarımızın öncelikle kendi içlerinde bölünmemeleri gerekiyor. Şüphe ve değersizlik duygularıyla şartlandıkları için, kendilerini ancak kendimizi birbirleriyle kıyaslayan kadınlarımızın, birbirini kıskanmak, diğerinin dedikodusunu yapmak gibi alışkanlık kalıplarından ivedilikle sıyrılmaları gerekiyor. Kadınların dayanışma ve işbirliğine yönelmeleri, tüm toplumların kurtuluşunun ve bu geçiş döneminde daha az zarar görülmesinin temel unsurudur. Birbirlerine yardım eden, gruplar oluşturan, böylelikle toplumun yaralarını sarmasına yardım edecek kadınlar devreye girmelidir.
4 Nisan 2011: Neptün Balık Burcunda!
21 Aralık 2012 için çıkartılmış astroloji haritasının baş aktörü olan, streslerin çözüm noktasında duran ve dişil enerjinin kadim temsilcisi olan Venüs gezegeninin üst oktavı Neptün gezegenidir. Sezgisel beynin merkezi olan pineal bezin de yöneticisi olan Neptün, ilahi olana direkt ve aracısız olarak yönelten, ilahi olanla bütünleştiren, yüksek bilinçle bir olmak üzere maddi ve sınırlı olanı aşmamızı sağlayan dişil enerjiyle ilişkilidir. Hatta Neptün, yüce olanla bütünleşmek için gerekli olan eril egonun çözülmesi ve zihnin isteklerinin aşılması, ruhsal enginlik, içsel bilgelik, alıcılık ve kabullenicilik gibi ilahi aşka yönelten dişil enerjinin evrensel temsilcisidir. Yöneticisi olduğu Balık burcu da dişil bir burçtur ve dünyevi sınırları aşmayı, bütünlüğe ulaşmayı temsil eder. Şüphesiz bunun oluşabilmesi için tam bir teslimiyet gerekmektedir. Bunu sağlayacak olan eril egomuz değil, dişil kabulleniciliğimizdir. Mantıklı zihnimiz değil, mantığın sınırlarının ötesinde olanı hissedebilen sezgisel zihnimiz, iç sesimiz, kalbimizdir.
Neptün, yarın ne olacak korkumuzu ve gelecek endişelerimizi aşmamızı sağlayan sonsuz kabulleniciliği ve bizden önce bizim için çizilmiş ruhsal plana inanarak tam bir teslimiyet halinde olmamızı, sorgulayan zihnimizi aşarak, onun esaretinden kurtulmamızı temsil eder. Sürekli olarak yarını planlayan, kaybetme korkusu ve madde takıntısıyla, yaşadığımız anın farkındalığına ulaşmadığımız, basit ve temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasından mutlu olmadığımız ve şükretmediğimiz, sorgulamaya devam edip tam olarak kabullenmediğimiz sürece, bizi çağ değişimine taşıyacak aşkın bilincince ulaşamayacağımız kesindir. Nasıl bir şey yok olmadan önce son gayretini gösteriyorsa, Kova çağının aktif, araştırıcı, özgür bilincine geçmeden ve zihnimizin efendisi olup artık biz onu yönetmeden önce, bizlerden teslimiyetin doruğunu yaşamamız isteniyor. Çünkü artık Balık çağının teslimiyetçiliği sona eriyor…
Neptün Balık burcuna 2011 yılında bir müddet için, 2012 yılında ise artık 2024 yılına kadar bu burçta kalacak şekilde tamamen geçiş yapacaktır. Dişil enerjinin en üst mertebesini temsil eden Neptün’ün, yöneticisi olduğu ve dolayısı ile doğasının gereğini etkin bir şekilde yerine getirebileceği Balık burcuna bir önceki giriş yaptığı 1848 yılı, Seneca Falls Kadın Hakları Kongresi’nin de ortaya çıktığı yıldı. Bu hareket, bugünkü kadın hakları hareketinin başlangıcı “bir bilinç dönüşümüne ve özneleşme” hareketine yol açan bir girişimdi (Neptün). Bu kongreye katılan temsilciler, kanun karşısında erkeklerle eşit haklar, oy kullanma hakkı ve eğitim ve istihdamda fırsat eşitliği talep eden bir bildiri yayınladılar. Burada Neptün’ün bütünleşme, kümeleşme niteliğini gözlemliyoruz.
Neptün’ün Balık burcuna girişi, kadınların kendi içlerinde daha iyi organize olacağının, toplumsal platformda daha ön plana çıkmaya ve hak talep etmeye başlayacağının da bir işaretçisidir. Ayrıca Uranüs-Plüton gezegenlerinin ikili döngüleri içerisinde bulunmamız, hem de Venüs’ün 21 Aralık 2012 haritasında odak noktasında bulunması, dengenin sağlanabilmesi için gerekli olan dişil enerjinin doğal temsilcisi olan kadınların, bu sürece damgasını vuracak olmasını öngörmek için haklı nedenlerimiz var.
Kova Çağı arifesinde olan insanlığın hangi yöne gideceğini belirlemede çok önemli bir faktör haline gelecek olan kadınların, bu inisiyatifi almak üzere uyarılmaları gerekmektedir. Buna yardımcı olmak, kadınlar ve erkekler olarak hepimizin sorumluluğudur. Bu konuda yapabileceğiniz en önemli şey, onların kendi özgüvenlerine, gerçek kadınlık değerlerine ulaşmalarına yardım etmektir. Astroloji bunun için biçilmiş kaftandır. Bunu bir astrolog olarak onlara göstermeye çalışıyorum. Danışmanlık verdiğim pek çok kadın kaderimdeki erkeği ne zaman bulacağım? bu adam benim için doğru insan mı? ne zaman evleneceğim? türünde sorular soruyor… Bunlara cevap veriyorum pek tabii ki. Ama bunun yanı sıra doğum haritalarına dayanarak onlara hayattaki gerçek misyon ve amaçlarını, gerçekte kim olduklarını, güçlü yönlerini gösteriyorum. Şimdi gücün aktif olması ve güçsüzlüğün çözülmesi zamanıdır…
Erkeksiz bir değerleri yokmuş gibi hisseden, bu yüzden partnerini yitirdiğinde özgüvenini de yitiren kadınlarımızın kendi özgüvenlerini tekrar kazanmalarının, içlerindeki gücü fark etmelerinin, uzun zamandır ayrı durdukları kadınlık değerlerine yeniden kavuşmalarının zamanı gelmiş durumda! Denge bu sayede sağlanacak…
Denge kavramı çok önemlidir; çünkü kadınların beyinlerinin eril taraflarını kullanmaları, yani erkeklerin dünyasında olduğu gibi agresif, baskıcı ve otoriter davranmaya çalışmaları değil amaç. Bu sadece daha fazla dengesizlik yaratır. Halbuki 2012 süreciyle birlikte başlayacak yeni dönemin eril-dişil işbirliği ile dengede ve eşit yönetileceği söylenmektedir.
Güneş Aktiviteleri ve Geleceğimiz
Yazılarımda sıkça belirttiğim gibi, Güneş aktiviteleri daha çok eril yönlerimizi ve eril enerjinin doğal temsilcisi olan erkekleri etkiliyor. Bazı araştırmacılar, etkin güneş rüzgarları neticesinde oluşan jeomanyetik fırtınaların insanların beyin dalgalarını ve hormon seviyelerini etkilediğini söylüyorlar, özellikle de erkeklerde. Bazı erkekler bu etkilere agresif tepkiler verirken, ilginç bir şekilde bazı erkeklerde de tam tersine üretken bir yaratıcılık ortaya çıkabiliyor.
Araştırmacı psikolog Buryl Payne’e göre bu durum, güneş aktivitelerinin etkin olduğu dönemler dünya genelinde, psikoza yatkın bazı politik liderlerin güneş aktivitesi veya manyetik aktivite dönemlerinde aşırı huzursuzluk hissedebileceği ve uluslar arası sorun başlatabileceği anlamına gelmektedir. Diktatörler genellikle psikopat kişiler olduklarından ve güçlerini kabalıkla ve şiddetle elde ettiklerinden bu dönemlerde savaşçı davranışlara daha açık olacaklardır. Günümüzde liderlerin ağırlıklı olarak erkeklerden oluşması, böyle kritik dönemlerde ulusların, toplumların, örgütlerin kritik kararlar almasına sebep olabilir. İşte bu yüzden politik liderler kendi dişil taraflarıyla da tanışmalılar…
Güneş aktiviteleri bizim eril yönlerimizi, egomuzu, yang tarafımızı, rekabetçi ve agresif yönlerimizi besliyor. Halbuki dişil olan yönlerimizi de aktif hale getirmeliyiz. İçe dönmeliyiz. Güneş egoyu temsil eder ve zihin egonun etkisinde kalmaya çok müsaittir. Doğrudan paylaşım, ancak egonun ortadan kalkmasıyla mümkündür. Her şey benimle ilgili yönelmesini bırakıp, sevgi dolu bir işbirliği yapmayı gerektirmektedir. Ancak egomuzun üstesinden gelebilir, sevgi dolu bir işbirliğine yönelebilirsek, bu olumsuz gidişatın yönünü, olumlu yöne çevirebiliriz. Bencillikten ne kadar hızlı uzaklaşırsak, o kadar hızlı ilerleriz. Bu dönemde, başta egomuzun bizi yönelttiği birçok şeyden feragat etmemiz gerekebilir. Yönümüzü bulmak için karşımızdakilerin duygularını dinlemeli, onları sevmeli ve birlikte aydınlanma için alan yaratmalıyız.
Öte yandan, güneş aktivitelerinin sadece erkekleri değil, beyinlerinin eril tarafını kullanan kadınları da etkilediğini belirtmekte fayda görüyorum. Güneş aktivitelerinin artmakta olduğu ve daha aktif güneş patlamalarının beklendiği önümüzdeki yakın dönemde, beyinlerinin eril taraflarını daha aktif kullanan, diğerleri ve toplum üzerinde baskı yaratan ve egosunu ön plana çıkartan kadınların liderlik üstlenmeleri de olumsuz ve dengesiz sonuçlar yaratacaktır. Önemli olan şuurlu kadınların uyanmasıdır. Sezgisel gücünü kötüye kullanacak kadınların, dengesizliği daha da körükleyeceği aşikardır.
Ülkemizin barışa, huzura ve sevgiye ihtiyacı var. Bunun oluşabilmesi için, öncelikle birbirimize tahammül etmeyi ve farklılıklarımızı çeşitliliğin bir gerekliliği olarak görüp, birbirimizi olduğumuz gibi kabullenmeyi öğrenmemiz ve fedakarlık bilincini geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye’nin bütünlüğünü, bölünmezliğini sağlayabilecek en önemli faktör, dayatma ve zorlama olmaksızın birleştirici, şefkatli ve sevecen bir biçimde destekleyici, sezgileriyle toplumumuza yol gösterici olan, bilinçli ve aydın KADINLARIMIZDIR…
Öner DÖŞER
29 Aralık 2010, Çarşamba
ASTROLOJİ OKULU, Caddebostan